HOŞ GELDİNİZ

BU SAYFA MÜZECİLİK KONUSUNA İLGİ DUYAN BİR AKADEMİSYEN ARKADAŞINIZIN ALINTILARLA DÜZENLEMİŞ OLDUĞU ÇALIŞMASIDIR.

HOŞGÖRÜLÜ OLMANIZ DİLEĞİYLE...

"Geçmiş, Gelecek içindir..."

"Geçmişi bilmeyenler,Geleceğe yön veremezler."

Doç.Dr.R.Eser GÜLTEKİN
Restorasyon Uzmanı Y.Mimar & Sanat Tarihçi
Akdeniz Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Müzecilik Anabilim Dalı
Yüksek Lisans Proğramı
Öğretim Üyesi

Salı

ANTALYA ARKEOLOJİ MÜZESİ

İnsanlık tarihine kesintisiz tanıklık etmiş Anadolu topraklarının en zengin geçmişe sahip köşelerinden biri olan Antalya Bölgesinin sınırları içerisinde yer alan üç antik kültür bölgesi Lykia, Pamphylia ve Pisidia'nın önemli bir bölümü Antalya Müzesi'nin sorumluluk alanını oluşturur.

Arkeolojik zenginlikleriyle eşsiz bir açık hava müzesi ve uluslararası bir kazı merkezi durumundaki Antalya'da her yıl pek çok ülkeden bilim adamları bilimsel kazılar yapmaktadır. Bölgede pek çok kurtarma kazısı ve örenyeri çevre düzenleme çalışmaları Antalya Müzesi'nce yürütülmektedir. Antalya Müzesi Arkeoloji ve Tarih Müzesi olup aynı zamanda Bölge Müzesi olarak da nitelendirilebilir. Koleksiyondaki eserlerin büyük bölümü bölgede yapılan kazılardan elde edilmiş, etnoğrafik eserler de yine bölgeden müze uzmanları tarafından derlenmiştir. Salonlarda, Antalya topraklarının ilk insanla başlayan ve günümüze kadar kesintisiz olarak süren binlerce yıllık geçmişini yansıtan, kronolojik ve yer yer konularına göre sergilenen eserler görülebilir. Özellikle Perge'de bulunan Roma Dönemi heykeltıraşlık eserleriyle ve son yıllarda müze kurtarma kazılarından ortaya çıkan ilginç ve ünik buluntularıyla Antalya Müzesi dünyanın en önemli müzelenri arasında sayılabilmektedir.
Müze 1988 yılında "Avrupa Konseyi Yılın Müzesi" ödülüne layık görülmüştür.

Antalya Müzesi, 1922 yılında öğretmen Süleyman Fikri Erten tarafından I. Dünya savaşından sonra bölgeye gelen işgal güçlerinin yağmasından kurtarılan eserlerin korunması amacıyla kuruldu. İlk olarak Kaleiçi'nde bulunan Alaaddin Cami'de, daha donra Yivli Cami'de yer alan Müze 1972 yılında bugünkü binasına taşındı. Antalya Müzesi bugün 30.000 metrekareyi kaplayan bir alanda 14 sergi salonu ile heykel ve değişik eserlerin sergilendiği açık hava galerileri ve bahçeden oluşmaktadır.


Birinci Bölüm


                                                                    İkinci Bölüm


                                                                  Üçüncü Bölüm


 Dördüncü Bölüm

İZMİR MÜZELERİ - II

Bergama Müzesi (Bergama)

İzmir ili Bergama ilçesinde Carl Humman ve Alexander Conze yönetiminde 1878 yılında Bergama'da başlayan arkeolojik kazıların sonucunda, 1900–1913 yıllarında akropolde yapılan kazılar sırasında bugünkü Alman Kazı Evi yanında bir depo müzesi yapılmıştır. Bu depo Türkiye’deki arkeolojik eserlerin toplandığı depolardan birisidir.

I.Dünya Savaşı nedeniyle Bergama kazılarına ara verilmiş, savaşın bitiminden sonra Theodor Wiegand başkanlığında kazılara 1927 yılında yeniden başlanmıştır. Bu dönemde Akropol kazılarının yanı sıra Asklepieion kazıları da başlamıştır. Her iki kazıda çıkan çok sayıda eserden ötürü yeni bir müze binasına gereksinim duyulmuştur. Mareşal Fevzi Çakmak 1932 yılında Bergama’ya gelmiş ve konu ile ilgilenerek yeni bir müze kurulması için gereken emri vermiştir. Bunun üzerine Türk-Alman işbirliği ile bugünkü müzenin olduğu, Cumhuriyet Caddesi’ndeki mezarlık alanı müze için uygun görülmüştür.

Müze yapım çalışmalarına Bruno Meyer ve Harold Hanson’un projesi uyarınca 1933 yılında başlanmıştır. İzmir Genel Valisi Kazım Dirik’in de katkısı ile devam eden çalışmaları Atatürk Bergama’yı 13 Nisan 1934’teki ziyareti sırasında görmüştür. Bergama Müzesi’nin yapımı tamamlandıktan sonra İzmir Valisi Fazlı Güleç tarafından 30 Ekim 1936’da ziyarete açılmıştır. Bergama Müzesi 1937 yılında Müdürlük haline getirilmiş ve müzenin müdürlüğüne de Bergama ile ilgili araştırma ve yayınları olan Osman Bayatlı atanmıştır. Osman Bayatlı 30 yıl müze müdürü olarak hizmet etmiş ve bundan sonra da yaş haddinden emekliye ayrılmıştır.
Müze binası antik yapılardan da etkilenerek dikdörtgen bir avlu, bu avlunun etrafında enlemesine dikdörtgen iki teşhir salonundan meydana gelmiştir. Müze avlusu açık hava müzesi olarak düzenlenmiştir. Müzenin arka kısmı ile diğer yanına sonraki yıllarda yönetim, depo, laboratuar, fotoğraf ve arşiv birimleri eklenmiştir.

Bergama yöresine özgü etnografik eserler de müze ek binasının 1979 yılında yapımından sonra buraya taşınmıştır.

Bergama Müzesi’nde Erken Tunç Dönemden başlayarak Bizans dönemi sonuna kadar tarihlenen çeşitli eserler sergilenmektedir. Bunların büyük çoğunluğu Bergama yöresindeki kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Antik Çağ’ın Pergamon heykeltıraşlık ekolüne ait çeşitli heykeller ve Roma dönemi kopyaları burada sergilenmektedir. Bunların yanı sıra Pitane ve Gryneion’dan gelen Arkaik dönem buluntuları Myrina terakotaları, MÖ. VI.-MS. III. yüzyıllar arasına tarihlenen mezar stelleri, Roma dönemi heykelleri, mimari parçalar ile daha önce Berlin’e götürülmüş bulunan Pergamon Zeus Sunağı’nın bir maketi burada sergilenmektedir. Ayrıca Yrd. Doç.Dr. Ahmet Yaraş’ın Allionai’de yapmış olduğu kazılarda ortaya çıkardığı Nymphe heykeli, Roma büstü ve küçük buluntular da burada sergilenmektedir.

Müzenin etnografik eserler bölümünde ise yöreye özgü halı, kilim, Yuntdağ, Yağcıbedir, Kozak ve Bergama düz dokumaları, kumaşları ve çeşitli el işleri ile günlük yaşamda kullanılan eşyalar, ateşli ve kesici silahlar ile yazmalar bulunmaktadır.


Zafer Mahallesi, Cumhuriyet Caddesi No:6
Tel : (0232) 631 28 83
Faks: (0232) 631 07 77


Demiryolları Müze ve Sanat Galerisi (Selçuk)

İzmir ili Selçuk ilçesi DDY İşletmeler Genel Müdürlüğü yönetiminde olan bu müze, İngilizler tarafından 1856–1858 yılında yapılmış olan iki katlı bir yapıda bulunmaktadır. Müze binası iki hol ve dokuz odadan meydana gelmiştir. Yapının giriş katı sanat galerisi olarak düzenlenmiş, üst katında da müze bölümü yer almıştır.

Müzede XIX. yüzyılda kullanılmış olan lokomotif ve vagonların kimliklerini yansıtan plakalar, demiryollarının kuruluşundan bu yana kullanılan buharlı lokomotiflerin parçaları, hareket ve yol fenerleri, yol ölçü aletleri, büro malzemeleri ve demiryolculuğunda Türkiye’de ilk defa kullanılan telefon ve telem sistemleri, buharlı lokomotif maketi, çeşitli lokomotifler sergilenmektedir. Ayrıca Atatürk’e ait fotoğraflar başta olmak üzere demiryollarını konu alan diğer fotoğraflara da yer verilmiştir.


DDY İşletmeler Genel Müdürlüğü Çamlık, Selçuk
Tel : (0232) 258 31 31/4520
Faks : (0232) 463 16 22


Efes Müzesi (Selçuk)
İzmir ili Selçuk ilçesinde bir müze kurulması düşüncesi XIX. yüzyılın sonlarında yörede başlayan demiryolu inşaatı sırasında ortaya çıkan eserlerin ve daha sonra da yörede yapılan kazılarla birlikte başlamıştır.

Aydın-İzmir demiryolu inşaatı sırasında Selçuk’ta (Ayasuluk) bazı eski eserlerin ortaya çıkması üzerine İzmir Demiryolu Müdürü De Larke Osmanlı sadrazamlığına bir yazı yazarak bulunan eserlerin kaybolmaması ve korunması için başvurmuş ve burada bir müze kurulmasını istemiştir:

“Ekselans
Eski Grek şehri Efes’te Ayasuluk civarında yaptığımız demiryolu çalışmaları sırasında, üzerinde yazılar olan işlenmiş mermer bir blok bulduk. Eski bir şatoya ait olan bu buluntular demiryolu şirketi emrindeyse de anlaşma gereğince sizin iradeniz altında olması gerekir. Yolun inşasına devam edebilmek için kale duvarını kesmek zorunda kaldık. Buradan daha birçok şeyler bulacağımıza eminim. Bu eşyalardan hiç biri kaçırılmak amacı ile çalınmamıştır.

Demiryolunu ziyarete gelen Avrupalıların gözü önünde ve onların teşvik için bir müze oluşturulduğu halde, kaza müdürü haberim olmadan onları kaldırtmıştır. Bizim çalışmalarımızı da yarıda kesmiştir.
Eğer bu eşyalar cahil Grek kasabalılarının eline geçerse, orada bir hazine bulmak ümidi ile bunları yok edeceklerdir. Tren yolu deseni olan S.M.S çok kıymetli olmasına rağmen şirketin hakkı gasp edilmiştir.

Sizinle konuşmaktan çok memnunum ve zamanla birçok enteresan şeylerin bulunacağını ümit ediyoruz. Bu değerli eşyaların bulunduğu müzenin, benim gözetimim altında kurulmasını saygılarımla rica ederim. De Larke”

Bundan sonra bu yazı üzerine sadrazamlık tarafından padişahlık makamına 6 Temmuz 1863 yılında konu ile ilgili bir yazı yazılmıştır:

“Meclisi Vala tarafından sunulan mazbatadan anlaşıldığı gibi Ayasuluk civarında inşa olunan demiryolu üzerinde bulunan harap kale duvarı ile köprü yakınlarında yazılı ve işlenmiş bir takım mermer taşlar bulunmuştur. Bunların antlaşma esaslarına göre Osmanlı Devletine iadesi gerekir. Fakat çıkan eserler o kadar değerli şeyler olmadığından İzmir Demiryolu Müdürü Mösyö De Larke’nin Osmanlı Devletine olan dilekçesi üzerine, yolun geçeceği yerde bir müzenin kurulmasının isabetli olacağı anlaşılmıştır. Bu eserlerin içinde, eğer kıymetli şeyler olursa İstanbul’a gönderilmek üzere, Mösyö De Larke’nin nezaretinde bir müzenin kurulmasına izin verilmesi hususunda İzmir Valisi Paşa Hazretlerine ve demiryolu komiseri Miralay Reşat Bey’e, aynı zamanda Ticaret Nezareti’ne de bilgi verilmesi ve bu hususta yüksek emirlerinize göre hareket olunacağı beyan olunur.”

Bu yazının üzerine 7 Temmuz 1863’te padişah emrinde; “Sadaret teskeresi padişaha sunulmuş, konu edilen hususlar uygun görüldüğünden, İzmir Valisine, demiryolu komiserine ve Ticaret Bakanlığı’na bilgi verilmesi ve gereğinin yapılması” istenmiştir. Ancak Türkiye’de müzecilik çalışmaları daha henüz başlamadığından Selçuk’ta bir müze kurulamamıştır.

Cumhuriyet döneminde Selçuk-Efes’te bulunan antik buluntular toplanarak yerel bir müze haline getirilmesi düşüncesi ilk defa 1929–1930 yıllarında ortaya atılmıştır. Dönemin İzmir Valisi Kazım Dirik’in başkanı bulunduğu İzmir Asarı Atika Muhipleri Cemiyeti aldığı bir kararla burada bir müze kurdular. Ancak bu müze depo niteliğinden olmaya gidemedi.

Selçuk’ta 1960–1964 yıllarında yapılan yeni müze binasının teşhir ve tanzimi işleri yapıldıktan sonra 7 Kasım 1964’te ziyarete açıldı. Müzenin plan ve projelerinin hazırlanmasında Avusturya Arkeoloji Enstitüsü’nden Prof. Dr. Franz Miltner’in de yardımları olmuştur. Bundan sonra müzeye 1976 yılında yeni bir bölüm eklenmiş ve müze daha da genişletilmiştir.

Efes Müzesi, Efes ve çevresindeki Prehistorik, Miken, Arkaik, Klasik, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait eserleri bir araya getirmiştir. Müzedeki belli başlı eserler arasında Efes Artemis heykeli, yunuslu Eros, tavşanlı Eros, Eros başı, Priapos heykeli, mermer Artemis heykeli, Mısırlı rahip heykeli, İsia heykeli, çeşitli mitolojik tanrı heykelleri ve Sokrates başı bulunmaktadır. Bunun yanı sıra Efes Müzesi’nde sergilenen eserler kentin buluntu yerlerine göre gruplandırılmıştır. Örneğin, peristilli ev tipinin en gelişmiş örneği olan Yamaç Evler ve ev buluntuları salonunda tıp ve kozmetik aletler, takılar, ağırlıklar, aydınlanma araçları, müzik ve dokuma araçları, ev kültü ve çeşitli yapılarda dekoratif olarak kullanılan heykelcikler, imparator ve tanrı heykelleri, büstler, mobilyalar bulunmaktadır. Salonun bir bölümünde Efes Yamaç Evler'den Sokrates Odası olarak bilinen bir oda fresk, mozaik ve çeşitli mobilyalardan oluşan dekoru içinde foto-mankenler ile düzenlenmiştir.

Müzenin Artemis salonunda, Artemis heykelleri ile Artemis mabedi ve sunağında bulunan eserler sergilenmiştir. Aynı zamanda burada arslan başı, Artemis tapınağının başrahibinin heykelleri ile altın, gümüş ve fildişi buluntular, torsolar sergilenmiştir.

Müzenin Çeşme buluntuları salonunda Roma döneminde yapılmış olan Zeus başı, Aphrodite heykeli, dinlenen savaşçı heykeli, Polyphemos heykel grubu, Augustus Mabedinin alınlığındaki heykel grubu, Pollio çeşmesinin havuz kenarı bulunmaktadır.

Müzenin İmparator Kültleri salonunda Efes’in en önemli anıtlarından biri olan Parth Anıtı yakın tarihlerde ortaya çıkarılan kabartmalar ve Viyana’dan getirilen bu anıtlara ait kabartma mulâjları sergilenmektedir. Roma İmparatorluk Döneminde altın çağını yaşayan Efes’teki kazılarda ortaya çıkarılan heykeller, portreler, Hadrianus Mabedine ait frizler de sergilenmektedir. Yeni buluntu salonunda ise Efes’e 15 km. uzaklıktaki Claros Apollon Kutsal Alanı’nda 1902–1997 yıllarında yapılan kazılarda ortaya çıkarılan buluntular sergilenmektedir.
Müzenin orta bahçesinde müze ile bütünlük oluşturan arasta bölümünde ise eski Türk kasabalarındaki ticaret yaşamı ve kaybolmaya yüz tutan çeşitli el sanatları da sergilenmiştir. Bunların arasında yaşamda önemli yer tutan tahıl öğütme sistemi ve gelişimi ile çeşitli tiplerde urganlar, tartı aletleri, kasaba berberi, gülyağı üretimi, bakırcılık ve gözboncuğu yapımını içeren arastanın tematik bölümleri de dikkati çekmektedir. Avludaki güney duvarı üzerinde bulunan alınlıkta Efes Augustus veya İsis tapınağı alınlıklarının benzerleri, Belevi Mezar Anıtı’ndan getirilen büyük bir lahit bulunmaktadır.

Müzenin ayrı bir bölümünde Antik Çağ’lardan başlayarak Osmanlı dönemini de kapsayan elektronlar, altın, gümüş, bakır sikkeler, takılar da sergilenmektedir.

Müze avlusunda ise büyük ölçüde mimari parçalar ile lahit ve steller teşhir edilmektedir.

Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürü merhum Hikmet Gürçay’ın isminin verildiği galeride de günümüz sanatçılarının eserleri periyodik olarak sergilenmektedir.

Efes Müzesi’nin arka sokağındaki XIV. yüzyıla tarihlendirilen eski bir Türk evi restore edilmiş ve burası küçük bir kitaplığa dönüştürülmüştür. Ayrıca kentin Aşağı Agorası’ndaki antik dükkânlardan birisi de restore edildikten sonra görme engelliler için küçük bir müzeye dönüştürülmüştür. Burada müzedeki bazı eserlerin kopyaları ile orijinalleri sergilenmektedir.

Efes Müzesi’nin bitişiğinde bulunan ve müze tarafından 1969–1972 yıllarında restore edilen Saadet Hatun Hamamı’nın kitabesi günümüze gelememiştir. Yapı üslubundan XVI. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Moloz taş ve tuğladan yapılan hamam soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir.

Günümüzde bu hamam müzenin etnografik bölümünü oluşturmaktadır. Bu bölümde eski ticaret yollarının üzerinde bulunduğu Selçuk’taki XIV. yüzyıldan günümüze kadar gelebilen günlük yaşam ile ilgili eserlere yer verilmiştir.

Atatürk Mahallesi Kuşadası Caddesi Selçuk
Tel 0232) 892 60 10
Faks 0232) 892 70 02


Çetin Kültür Köyü Müzesi (Selçuk)

İzmir ili Selçuk ilçesinde, Pamucak-Seferihisar-Kuşadası kavşağına yakın Arvalya Mevkii’nde, öğretmen Ayhan Çetin ve eşi Nazmiye Çetin tarafından yöresel bebek ve maketlerden oluşan özel bir oyuncak bebek müzesi 1980 yılında ziyarete açılmıştır.

Müzede bebek örnekleri, maketler ve heykeller bulunmaktadır. Bunlar Batı Anadolu köylerinin günlük yaşantısını örf ve adetleri ile çocuk oyunlarını yansıtmaktadır. Ayrıca müze Kurtuluş Savaşı’nda cephedeki durum, cephe gerisindeki viran olmuş, yokluk içindeki köyler, cepheye yiyecek ve cephane taşıyan konvoylar, Elif’in Kağnısı gibi kompozisyonlara yer verilmiştir. Bunun yanı sıra Anadolu’nun değişik yörelerinden Silifke, Ağrı kadın, Ege kadın, Ege zeybek gibi folklor ekipleri, Ye kürküm ye, parayı veren düdüğü çalar gibi Nasrettin hoca fıkraları ve taş devrini anlatan bir kompozisyonlar da onları tamamlamaktadır. Ayrıca yöresel kız beğenme, kız isteme, düğün, nişan, saya gezme, asker uğurlama, kurban alımı, şişe vurma, ayı oynatma, sünnet gibi örf ve adetler ve telden araba ve oyuncak yapma, koyun gütme, tarla sürme, ekin işleme, avcılık, değirmencilik, demircilik, tenekecilik, yağhane, bakkaliye, marangoz, testicilik, nalbantlık, kadınların kış hazırlıkları, koyun kırkma, koyun sağma, halı ve kilim dokuma, çerçiden alışveriş, kervandan alışveriş, camii, eve su taşıma gibi konular en ince detayına kadar işlenmiştir.

Müzedeki tüm eserler 300 m2’lik bir alana yayılmıştır. Müzeyi kuran Ayhan Çetin ve eşi Nazmiye Çetin 1980’li yıllardan beri sürdürdükleri çalışmalarının ürünlerini burada sergilemişlerdir. Kompozisyonlardaki figürler ve resimleri Ayhan Çetin, kıyafetler ve aksesuarları ise Nazmiye Çetin yapmıştır.

Tel: (0232) 893 13 79


Çeşme Müzesi (Çeşme)

İzmir ili Çeşme ilçesinde, Sultan II. Beyazıt döneminde 1508’de yaptırılmış olan kale günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir. Bu kaleyi Aydın Valisi Mir Haydar Mimar Ahmet oğlu Mehmet’e yaptırmıştır.

Çeşme Kalesi, Barbaros Kulesi 1965 yılında müzeye dönüştürülmüştür. Müzede teşhir edilen eserlerin büyük çoğunluğu İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi’nden getirilen ateşli ve kesici silahlardan oluşmaktadır. Başlangıçta Kale Müze olan bu yapı çevredeki 1964 yılından beri kazısı devam eden Erythrai (Ildırı) antik kentinden getirilen buluntu ve kalıntılarla arkeoloji müzesine dönüşmüştür. Müzede bulunan silahlar yapıdaki aşırı nem dolayısı ile oksitlenmiş, bozulmaya başlatınca da İzmir Arkeoloji Müzesi ile Ödemiş Müzesi’ne devredilmiştir.

Müzede pişmiş toprak eserlerin yanı sıra mermer heykeller, amphoralar, gümüş ve bronz sikkelerden, altın varaklardan oluşan koleksiyonlar bulunmaktadır. Müzedeki eserlerin büyük çoğunluğu Helenistik ve Roma dönemlerine tarihlendirilmektedir.


Beyazıt Caddesi Kale Sokak 1.Çeşme
Tel : (0232) 712 66 09


Tire Müzesi (Tire)

İzmir ili Tire ilçesinde müzecilik çalışmaları ilk defa halkevleri müzecilik kolu tarafından 1936 yılında başlamıştır. Tire Müzesi ilk olarak İmaret Camisi’nde kurulmuş ve 1971 yılında da yeni yapılan binasına geçmiştir.

Müze koleksiyonlarını arkeolojik ve yöresel etnografik eserler oluşturmaktadır. Eserlerin büyük çoğunluğunu Roma, Bizans ve Osmanlı eserleri meydana getirmiştir. Müzenin arkeoloji bölümünde MÖ. 3500-MS.1100 yıllarına tarihlenen heykeller, steller, mermer masa ayakları, mermer ve pişmiş topraktan lahitler, cam eserler, pişmiş topraktan yağ kandilleri sergilenmektedir. Bunların yanı sıra kronolojik olarak elektron, altın, gümüş ve bronz sikkeler, ziynet eşyaları ayrı vitrinler içerisinde sergilenmektedir.

Müzenin etnografya salonunda ise, el yazması Kuranlar, dergâh eşyaları, yazı takımları, yöresel giysiler, karyola takımları, çeyiz sandıkları, nalınlar, hamam ve şifa tasları, kesici ve ateşli silahlar, Avrupa kökenli olup, Osmanlı döneminde kullanılan seramikler, çeşitli tablolar, vitraylar, halı ve kilimler bulunmaktadır. Ayrıca Çanakkale seramiklerinden oluşan bir koleksiyon da burada bulunmaktadır.

Müzenin bahçesinde de büyük ölçüdeki mimari parçalar ile lahit ve siteler teşhir edilmektedir.


Samizade Meydanı NO:10 Tire
Tel : (0232) 512 18 60
Faks : (0232) 512 18 62


Ödemiş Müzesi (Ödemiş)

İzmir ili Ödemiş ilçesinde müze kurulmasına ilk defa 1974 yılında başlanmıştır. Bunun için eski eser koleksiyoncularından Mutahhar Başoğlu 1816 m2’lik ve 956 m2’lik toplam 2772 m2’lik arsasını müze yapılmak üzere hazineye bağışlamıştır.

Müze binasının yapımına 1977 yılında başlanmış ve 1983 yılında da müze ziyarete açılmıştır. Ödemiş yöresinde bulunan eserler daha önce İzmir Arkeoloji Müzesi ile Tire Arkeoloji Müzesi’nde koruma altına alınmış bulunuyordu. Ödemiş Müzesi’nin yapılmasından sonra bu eserler her iki müzeden de geri alınmış, ayrıca teşhirde bütünlüğü sağlamak amacıyla da diğer müzeden de eserler getirtilmiştir.

Ödemiş Müzesi bodrum ve zemin kattan meydana gelen bir yapı olup, tek bir teşhir salonundan meydana gelmiştir. Müzenin arkeoloji bölümünde MÖ.3000 yılından başlayan Eski Tunç Çağı eserleri, Arkaik Eserler (MÖ.700–480), Klasik Dönem eserleri, Helenistik eserler, Bizans eserleri teşhir edilmektedir. Bu eserlerin başında çeşitli pişmiş toprak kap kacaklar, idoller, kesici aletler, baltalar kandiller, cam eserler, çeşitli süs eşyaları ile mermer ve pişmiş topraktan heykeller bulunmaktadır. Bunların yanı sıra Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve Venediklilere ait de altın, gümüş, bronz sikkeler sergilenmektedir. Ayrıca koleksiyoner Mutahhar Başoğlu tarafından da bir grup arkeolojik eser müzeye bağışlanmıştır

Müzenin etnografya bölümünde ise yöresel giysilerin yanı sıra Osmanlı dönemine ait ateşli ve kesici silahlar, bakır ve gümüş eşyalar, cam eserler, süs eşyaları sergilenmektedir. Müze bahçesinde de büyük ölçüde mimari parçalar, lahit ve steller teşhir edilmektedir.

Birgi Yolu No:88 Ödemiş
Tel-Faks : (0232) 545 11 84


Çakırağa Konağı (Ödemiş)

İzmir ili Ödemiş ilçesinde, Birgi’de bulunan Çakıroğlu Mehmet Bey’in yaptırmış olduğu konak Kültür Bakanlığı tarafından Müze-Ev olarak ziyarete açılmıştır. Günümüzde Çakırağa Konağı Ödemiş Müzesi’nin yönetimindedir.

Ödemiş’in zengin tüccarlarından Çakıroğlu Mehmet Bey’in 1761 yılında yaptırmış olduğu bu konak Ege Bölgesi’nde yapı üslubunu korumuş sivil mimari örneklerinden birisidir. Bu konak Kültür Bakanlığı tarafından kamulaştırılmış ve 1977 yılında restorasyonuna başlanmıştır. Restorasyon çalışmalarını Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, İzmir Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü tarafından yapılmış, iç düzenleme ve teşhir çalışmaları da İzmir Arkeoloji Müzesi ile Ödemiş Müzesi’nce yürütülmüştür.

Çakırağa Konağı üç katlı, dış sofalı, çift köşk oda tabir edilen yapı üslubunda olup, zemin kat duvarları taş örgülü, orta ve üst kat duvarları da ahşap dolma tekniğinde yapılmıştır. Geniş bir bahçe içerisinde bulunan konağın zemin katında hizmetlilere, bekçilere ve misafirlerin kabul edildiği odalar ile ahır ve samanlık bulunmaktadır. Buradan ahşap bir merdivenle çıkılan birinci kat diğer katlara göre daha alçak tavanlı olup, beş oda ve bir de tuvalet bulunmaktadır. Orta kat salonundan yine ahşap bir merdivenle yazlık olarak kullanılan ve daha yüksek tavanlı üst kata çıkılmaktadır. Burası iki sekili, iki çıkmalı ve iki köşk odalı olup, aynı zamanda da eyvan ve yahut taht köşkü denilen bir bölüme yer verilmiştir.
Konağın tavan ve duvarları çok renkli bitki ve meyve motifleri ile bezenmiş, ayrıca şehir panoramaları onları tamamlamıştır. Burada çeşitli bitki, çiçek, ağaç motifleri ile İstanbul ve İzmir panoramalarının yer aldığı görülmektedir. Bu panoramaların yapılmasına neden olarak Çakıroğlu Mehmet Bey’in İstanbullu ve İzmirli iki hanımla evlenmiş olması ve onlara memleket hasreti çektirmemek için yaptırdığı söylenmektedir. Bütün bu panoramalar ve bezemeler bozulmadan günümüze kadar gelebilmiştir.

Konağı aydınlatan pencereler altta düz sıralar halinde, üstte de vitraylı olarak iki sıra halindedir.


Birgi Ödemiş
Tel : (0232) 532 52 05

İZMİR MÜZELERİ - I

İzmir Arkeoloji Müzesi (Merkez)

İonia Bölgesi’nin önemli kentlerinden biri olan Smyrna (İzmir) yöresinde bir müze kurma düşüncesi ilk kez Aziz Ogan tarafından ortaya atılmıştır. Aydın ve İzmir havalisi Asar-ı Atika Müfettişi olarak 1914 yılında yöreye gelen Aziz Ogan burada yapılan yabancı kazılarda Osmanlı Hükümeti’nin temsilciliğini de yapmıştır. I.Dünya Savaşı ve ardından İzmir yöresinin Yunan işgali nedeniyle burada yapılan kazılar ve müzecilik çalışmaları hemen hemen bütünüyle durmuştur. İzmir’in kurtuluşu ve Cumhuriyetin ilanından sonra İzmir’de müzecilik çalışmalarına yeniden başlanmıştır. Bundan sonra toplanan eserler İzmir İdadi Mektebi (I.Sultani Mektebi) olan ve daha sonra Adliye Binasına dönüştürülen binanın bahçesinde toplanmıştır. Böylece İzmir’deki müzenin temelleri resmi olarak atılmıştır. Bu eserler arasında mimari parçalar, kabartmalar, heykeller, Teos antik kentine ait Dionysos Mabedine ait frizler, Yunan işgali sırasında Nysa (Sultanhisar)’da Atina Müzesi uzmanları tarafından kazılarda ortaya çıkarılan ve Atina’ya götürülmek üzere iken, İzmir’in kurtuluşu nedeni ile İzmir’de kalan eserler bulunuyordu. Bunlar da İzmir Hükümet Konağı bahçesinde koruma altına alınmıştır.

Aziz Ogan 1924–1925 yıllarında müze kurmak için çalışmalara başlamış, bunların dışında çevredeki eserleri toplamış ve bir araya getirmiştir. Savaş sonrasında İzmir’in bir kısmının yakılıp yıkılması ve müze için uygun bina bulunması güçleşmiştir. Aziz Ogan Basmane semtinde, Basmane İstasyonuna yakın, Kapılar Mevkiinde yanmamış bir kilise (Ayavukla-Gözlü Kilisesi) bulmuş ve bu binayı müze olarak kullanmıştır. Bundan sonra müzenin zenginleştirilmesi için çalışmalar sürdürülmüş Balıkesir, Aydın, Manisa, Denizli ve Muğla gibi çevre illerden de eserler getirilmiştir. Aziz Ogan’ın başka bir görev için müzeden ayrılmasından sonra İzmir’in tanınmış ailelerinden gazeteci ve yazar Selahattin Kantar müzeye müdür olarak atanmıştır. Yeni müdür çalışmaları devam ettirmiş ve İzmir’de de arkeolojik kazıları başlatmıştır.

İlk müzede İnkılâp (Devrim) seksiyonu ile Etnografya seksiyonu ve kütüphane kurulmuştur. Etnografya bölümünde tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra toplanan tarikat eşyaları, yazma eserler, Milas’taki Ahmet Gazi Camisi’nden getirilen minber, Birgi Ulu Camisi’nden getirilmiş XVIII. yüzyıla ait Kula, Uşak ve Gördes halıları ve Söke Balat Köyü’nden Menteşeoğullarına ait mezar taşları sergilenmiştir. Ayrıca savaş sırasında sahipleri bilinmeyen ambarlarda bulunan eşyalar arasından seçilen kitaplar ve tablolarla da küçük bir galeri meydana getirilmiştir.

Cumhuriyet dönemi valilerinden Kazım Dirik Paşa’nın eski eserlere merakı ile de bu konuyla ilgili bir cemiyet kurulmuştur. Bu cemiyetin 1. maddesine göre İzmir içerisinde ve İzmir bölgesinde mevcut olan Milli övünç kaynağı taşınır ve taşınmaz mimari eserler ile çeşitli kavimlere ait her çeşit anıtların eserlerin korunmasının yanı sıra halkın bilgilendirilmesine ve yararlanmasına dönük yayınlar yapmak amacıyla “İzmir ve Havalisi Asarı Atika Muhipleri Cemiyeti” kurulmuştur. Bundan sonra kuruluş çalışmaları tamamlanan müze 15 Şubat 1927’de açılmıştır.

İzmir Müzesi’nin ilk rehberi Aziz Ogan tarafından 1927 yılında Türkçe ve Fransızca, ikinci rehberi de 1932 yılında yayınlanmıştır. Cemiyet bundan sonra Bergama ve Efes rehberlerini de hazırlamıştır.

Atatürk İzmir’i ziyareti sırasında, 3 Şubat 1931’de İzmir Müzesi’ni gezmiş ve müzenin hatıra defterine “İzmir Asarı Atika Müzesini gezdim. Büyük himmet ve dikkatle istifadeli bir hale getirilmiş, memnun oldum” ibaresini yazmıştır.

İzmir Müzesi Ayavukla (Gözlü) Kilisesinin eserlerin çoğalması nedeni ile yetersiz kalmış ve İzmir Fuar alanında ikinci arkeoloji müzesi 1951 yılında açılmıştır. Bundan sonra eserlerin daha da artması nedeni ile Konak’ta Bahri Baba Parkı içerisinde 5000 m2’lik bir alanda yeni ve modern bir müzenin yapımına başlanmış, bu müze 11 Şubat 1984’te ziyarete açılmıştır.

İzmir Arkeoloji Müzesinde Aphrodisias, Milet, Magnesia, Tralles, Bodrum-İassos, Stratonikeia, Bergama, Efes, Çandarlı, Notion, Claros, Larissa, Kyme, Klazomenai, Bayraklı, Kolophon, Erythrai, Teos, Lebedos, Phokaia, Panaztepe gibi örenyerlerinden çıkarılan eserlerle daha da zenginleşmiştir. Müzede Prehistorik Çağlara ve MÖ. 3000’e tarihlenen pişmiş toprak eserler ve buluntulara yer verilmiştir. Bunların arasında Protogeometrik, Geometrik döneme ait keramikler, Arkaik dönemin kırmızı ve siyah figürlü vazoları, Helenistik dönemin hydriaları, cam vazolar, şişeler, masklar, çeşitli heykeller, eros heykelcikleri, Arkaik Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait altın, gümüş ve değerli taşlardan oluşan süs eşyaları, çeşitli dönemlere ait sikkeler, Arkaik dönemden başlayarak Roma dönemi sonuna kadar tarihlenen çeşitli mermer heykel, portre, büst ve masklar bulunmaktadır.

Müzenin arkeoloji bölümünde Erken Grek keramiklerinden Lebes Gamikos’u, Terakota Pinaxs, Onpolos, Gutus, Alabastronlar, Aryballoslar, Dinoslar, Lekanisler, Oinochoeler, Kylixler bulunmaktadır. Bunun yanı sıra İzmir Ballıkuyu’dan bulunan mozaik pano, Efes’ten getirilen duvar panoları, Kyme’den bulunmuş bronz atlet heykeli, Diademler, aynalar, Erythrae (Ildırı) Kore heykeli, Claros’dan oturan adam heykeli, Selçuk yakınındaki Belevi Mauseleum’undan erkek tasviri, İzmir’den Helenistik heykeller onları tamamlamaktadır. Ayrıca Herakles, Asklepius, Aphrodithe, Demeter, Nike, Hermes, Filezof, Rahibe, Athena heykelleri, lahitler ve arslan heykelleri de müzede bulunmaktadır.

Müze bahçesinde ise Helenistik ve Roma dönemine ait mimari parçalar, frizler, lahitler ve büyük ölçüdeki antik eserlere yer verilmiştir.

Halil Rıfat Paşa Caddesi No:4 Konak
Tel 0232) 489 07 96
Faks 0232) 483 06 11



Etnografya Müzesi (Merkez)

İzmir Halil Rıfat Paşa Caddesi’nde bulunan Etnografya Müzesi İzmir’in eski sivil mimari örneklerinden birisidir. Neo-Klasik üslupta yapılmış olan bu bina 1831 yılında vebalılara mahsus St.Roch Hastanesi olmuş, Fransızlar tarafından onarılmış 1845’ten sonra fakir Hıristiyan ailelerinin bakımına ayrılmıştır.

İzmir’in kurtuluşundan sonra terk edilen bu yapı Hıfzısıhha Müessesesi ve Sağlık Müdürlüğü olarak kullanılmış, 1984 yılında da Etnografya Müzesi olarak kullanılmak üzere Kültür Bakanlığı’na devredilmiştir.

İzmir Arkeoloji Müzesi’ne bitişik olan bu yapı zemin kat üzerine üç katlı bir bina olup, bir ve ikinci katları teşhir salonlarına, üçüncü katı da İzmir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’ne ayrılmıştır. Müzede İzmir ve yöresinin XIX. yüzyıl sosyal yaşamından eserlere yer verilmiştir. Bu nedenle de yöresel tenekecilik, çömlekçilik, nalıncılık, göz boncukçuluğu, tahta baskıcılık, halı dokumacılık, urgancılık, keçecilik ve saraciye gibi el sanatları burada sergilenmiş ve tanıtılmıştır.

Müzenin birinci katında XIX. yüzyıl konuk odası, el işlemeleri, hamam takımları, göz boncuğu fırını ve burada yapılan boncuk örnekleri, İzmir’in ilk Türk eczanesi olan İttihat Eczanesi canlandırılmıştır. Ayrıca İzmir’in meşhur şerbeti Demirhindi ile ilgili bir bölüme de yer verilmiştir. Bunların yanı sıra halk oyunları, deve ve deve güreşleri, efe ve efe giysileri ile para keseleri, sedef kakma eşyalar ve cam işleri de burada sergilenmiştir.

Müzenin ikinci katında İzmir yöresine özgü XIX. yüzyıl gelin odası bulunmaktadır. Burada vitrinler içerisinde gelinlikler, gelin başları, kadın süs eşyaları sergilenmiştir. Bunların yanı sıra yöresel oturma ve sünnet odaları da görülmektedir. Yöresel mutfak eşyaları, Osmanlı devri sikkeleri, el yazmaları, kitaplar ve yazı takımları da onları tamamlamaktadır.

Halil Rıfat Paşa Caddesi 3.Konak
Tel : (0232) 489 07 96

Atatürk Müzesi (Merkez)
İzmir 1.Kordon (Atatürk Caddesi)’da bulunan ve eski İzmir sivil mimari örneklerinden biri olan bu yapıyı 1875–1880 yıllarında halı tüccarlığı yapan Ermeni asıllı Takvor isimli bir kişi konut olarak yaptırmıştır.

İki katlı olan bu yapı İzmir’in kurtuluşu sırasında 9 Eylül 1922’de terk edilmiş ve daha sonra bir süre İzmir’e giren Türk ordusunun karargâhı olarak kullanılmıştır. İzmir’de 17 Şubat 1923’te İktisat Kongresi yapıldığı sırada Atatürk çalışmalarını burada sürdürmüştür. Kongrenin bitiminden sonra yapıyı hazine Naim Bey isimli bir kişiye otel olarak kullanılmak üzere kiralamıştır. Atatürk İzmir’e geldikçe İsmet İnönü ile birlikte Naim Palas isimli bu otelde kalmıştır.

İzmir Belediyesi 13 Ekim 1926’da bu yapıyı satın almış ve içerisindeki eşyalarla birlikte Atatürk’e hediye etmiştir. Atatürk’ün ölümünden sonra yapı veraset yoluyla kız kardeşi Makbule Baysan’a geçmiştir. Bundan sonraki yıllarda İzmir Belediyesi Atatürk’ün kaldığı bu yapıyı müze yapmak üzere kamulaştırmış ve müze Atatürk’ün İzmir’e gelişinin 19. yılına rastlayan 11 Eylül 1941’de törenle ziyarete açılmıştır.

Müze 5 Ekim 1962 tarihinden itibaren Atatürk İl Halk Kütüphanesi ve İzmir Şehri Atatürk Müzesi ismi ile hizmet vermiştir. Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı 28 Aralık 1972’de yapının mülkiyetini İzmir Arkeoloji Müzesi’ne vermiştir. Bundan sonra yapı restore edilmiş, yeniden düzenlenerek 29 Ekim 1978’de Atatürk ve Etnografya Müzesi olarak ziyarete açılmıştır. Müzedeki etnografik eserlerin 13 Mayıs 1988’de açılan yeni etnografya müzesine taşınmasından sonra da müzenin ismi Atatürk Müzesi olmuştur.

Neo-Klasik üsluptaki bu yapı bodrum, zemin, birinci kat ve çatı katından meydana gelmiştir. Kâgir yapı 582 m2’lik bir alanı kaplamakta olup, dikdörtgen planlıdır. Arka cephesi revaklı olup, birinci katta bir cumbası bulunmaktadır. Müzenin zemin katı mermer plakalarla kaplıdır.

Müzenin zemin katında 34.5 m2’lik Uşak halısı, nişler içerisinde mermer heykeller, büyük boy kristal bir ayna ve Atatürk büstü bulunmaktadır. Birinci kata çıkan merdivenlerin başında iki adet tunçtan şövalye heykeli, merdiven sahanlığında da büyük bir Atatürk portresi bulunmaktadır.

Müzenin birinci katı Atatürk’e ayrılmıştır. Burada toplantı salonu, Atatürk’ün çalışma odası ile yatak odası, misafir odası, berber odası, muhafız odası, kabul odası, bekleme odası, kütüphane, yemek odası ve banyo bulunmaktadır. Toplantı salonunun ortasında yeşil çuha örtülü bir rulet masası ile etrafında 12 sandalyeli bir masa bulunmaktadır. Yatak odasında maun bir karyola iki komedin, iki kadife koltuk, bir kanepe, bir şezlong, bir markiz ve üç dolap bulunmaktadır. Çalışma odasında ise meşe kaplama çalışma masası ve üzerinde Atatürk’ün kullandığı yazı takımları, ayrıca çeşitli heykeller, vazolar ve yağlı boya tablolara yer verilmiştir.

1.Kordon (Atatürk Caddesi) No:24 Alsancak
Tel : (0232) 464 80 85
Faks: (0232) 446 82 58

Devlet Resim ve Heykel Müzesi (Merkez)

İzmir Mithat Paşa Caddesi’nde bulunan Devlet Resim Heykel Müzesi ilk kez Kültür Park içerisinde 9 Eylül 1952’de galeri olarak açılmış, daha sonra da Atatürk Bulvarı’ndaki yeni yerine taşınmıştır. Günümüzde Devlet Resim ve Heykel Müzesi Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü yönetimindedir.

İzmir’de plastik sanatlar alanında yapılan ilk çalışma olan bu galeride İzmirli sanatçılar eserlerini sergileme olanağını bulmuşlardır. Bunun yanı sıra galeride amatörlere yönelik resim kursları da düzenlenmektedir. Bu galeri 1973 yılında Turgut Pura’nın çabaları ile müzeye dönüşmüş, Konak Mithat Paşa Caddesi’ndeki bugünkü yerine taşınmıştır. Müzenin zengin bir resim ve heykel koleksiyonları bulunmaktadır.

Müzede Tanzimat’tan günümüze kadar gelen Türk sanatçılarına ait toplam 348 adet resim ile 31 adet heykel ve seramik bulunmaktadır. Bu koleksiyonların başında Şeker Ahmet Paşa, Hoca Ali Rıza, Hikmet Onat ve İbrahim Çallı gibi resim ustalarının eserleri gelmektedir.

Müzenin teşhir ve sergi salonları dışında bir ihtisas kütüphanesi, iki galerisi ile sanat atölyeleri bulunmaktadır. Burada açılan kurslara iki yıl devam eden kursiyerlere sertifika verilmektedir.

Mithat Paşa Cad. No:9 Konak
Tel : (0232) 446 57 71
Faks : (0232) 441 05 26

İzmir Tarih Ve Sanat Müzesi (Merkez)

İzmir Kültürpark’ta bulunan Tarih ve Sanat Müzesi İzmir Belediyesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı arasında yapılan bir protokol uyarınca 2004 yılında kurulmuştur. İzmir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina’nın çabaları ile kurulan bu müzedeki eserlerin bir kısmı protokol uyarınca İzmir Arkeoloji Müzesi’nden buraya getirilmiştir. Müze İzmir Arkeoloji Müzesi yönetimindedir.

Müzede taş eserler, seramik ve değerli eserler olmak üzere üç ayrı bölüm bulunmaktadır. Bu eserlerin büyük bir kısmı İzmir ve çevresindeki kazılarda ele geçmiştir.

Taş eserler bölümü müzenin zemin katında bulunmakta olup, burada Arkaik, Klasik, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait heykeltıraşı eserler ile mimari parçalar sergilenmiştir. Bu eserlerin sergilendiği salonun bir bölümü Smyrna’ya ayrılmış burada Smyrna heykeltıraşlık Okulunun eserleri ile onun etkisi altında yapılan eserler sergilenmektedir. Ayrıca Helenistik ve Roma çağına ait yöresel özellikler taşıyan farklı lahit ve mezar stelleri de iki ayrı mekânda sergilenmektedir. Müzede Agoraya ayrılan bölümde Agoradan çıkarılan heykeltıraşı ve mimari eserler ile yazıtlar ayrı bir bölümü meydana getirmiştir. Bunun yanı sıra zemin kattaki iki salon olimpiyat oyunlarına ve gladyatör dövüşlerine ait eserlere ayrılmıştır. Burada teşhir edilen eserlerden ve yazıtlardan bu tür oyunların İzmir yöresinde uzun süre yapıldığı da anlaşılmaktadır.

Müzenin ikinci katı Miletos, Metropolis ve Aphrodisias gibi antik kentlerden çıkarılan eserlere ayrılmıştır. Burada mitolojik tanrı, tanrıça, imparator ve kahramanlara ait heykeller sergilenmektedir.

Müzenin seramik eserler bölümünde Prehistorik Dönemden başlayarak Bizans dönemine kadar ulaşan uzun bir zaman süreci içerisinde yapılmış olan keramikler sergilenmektedir. Bunların büyük çoğunluğu İzmir yöresindeki antik kentlerde yapılan kazılarda ortaya çıkan eserlerdir. Tarih boyunca önemli bir ticaret merkezi olan İzmir’e kara ve deniz yolu ile getirilmiş diğer kültürlere ait keramiklere de burada yer verilmiştir. Müzenin üst katı Bayraklı kazılarına ayrılmış ve 7000 yıllık geçmişi olan bu yerleşim alanına ait keramikler kronolojik olarak burada sergilenmiştir.

Müzenin kıymetli eserler bölümünde İzmir ve yöresine ait MÖ. VI. yüzyıldan başlayarak Osmanlı döneminin sonlarına kadar gelen zaman süreci içerisinde basılmış altın, gümüş ve bronz sikkeler yer almaktadır. Bu bölümün bulunduğu salonun ortasındaki kapalı mekân hazine dairesine ayrılmıştır. Burada Erken Tunç Çağından Bizans döneminin sonuna kadar tarihlenen altın, gümüş ve değerli taşlardan oluşan takılar sergilenmiştir. Bunların yanında da pişmiş toprak, cam ve maden eserler ayrı vitrinler içerisinde teşhir edilmiştir.

Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi (APİKAM) (Merkez)
İzmir Kent Arşivi ve Müzesi, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı merhum Ahmet Piriştina’nın 1999 yılındaki seçimlere girerken hazırladığı bildirgede, yapmayı taahhüt ettiği projeler arasında bulunuyordu. Bu projenin uygulanmasına, arşiv ve müzenin bilimsel kriterlere göre yapılandırma projesi 2000 yılında başlatıldı. Araştırma merkezine yer olarak da 1932 yılında inşa edilen İzmir İtfaiyesi Merkez Binası seçildi.

Mimarı Mesut Özok olan İtfaiye binası 1930–1932 yılları arasında yapılmış olup, Cumhuriyet döneminin mimari özelliklerini taşımaktadır.

Kent Arşivi ve Müzesi’nin ortaya çıkmasında Ahmet Piriştina’nın büyük emeği ve desteği bulunmaktadır. Kentsel hizmet üretme bakımından yeni bir anlayışı da temsil eden bu müzeye merhum belediye başkanının özel ilgi ve katkısı nedeniyle İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından ismi, Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi (APİKAM) olarak değiştirilmiştir.

İtfaiye binasının restorasyonuna 8 Şubat 2002’de başlanmış, restorasyon ve sergi çalışmaları tamamlandıktan sonra da 10 Ocak 2004’te de ziyarete açılmıştır. Bugün Kent Müzesi Arşivi ve Müzesi olan bu binada 1932’den 2001 yılına kadar geçen zaman sürecini arşiv ve görsel olarak tanıtan belgeler bulunmaktadır.

Müze APİKAM’ın zemin katında yer almaktadır. Kent Müzesi, kentin görsel tarihini yansıtan ve belirli zaman aralıkları ile yenilenen sergilerin düzenlendiği kültürel bir kuruluştur. Müzedeki sergiler, günümüz müzecilik anlayışını göz önünde bulundurarak “Okunur Müze” tarzında tasarlanmakta; bunun yanı sıra objelerle de zenginleştirilmektedir.

İzmir Ticaret Tarihi Müzesi (Merkez)

İzmir Ticaret Odası, İzmir yöresinin tarih boyunca önemli bir ticaret merkezi olması ve aynı zamanda da kara ve deniz ticaretinin ana merkezi konumunda oluşunu göz önünde bulundurarak, İzmir Ticaret Odası Müzesi'ni kurmuştur.

Tarih boyunca önemli bir ticaret merkezi olan İzmir’de Cumhuriyetin kuruluşunda Atatürk tarafından 1923 yılında İktisat Kongresi düzenlenmiş ve bu kongrede yeni Türk Cumhuriyetinin ekonomik temelleri atılmıştır. Bu yönden Ticaret Odası Müzesi ayrı bir önem taşımaktadır.

Müzenin girişinde MS. I. yüzyıla ait Roma ticaret gemisi maketine yer verilmiştir. Ayrıca antik çağlarda gemilerdeki yük taşımacılığında ve geminin dengelenmesinde kullanılan amphoraların istiflenme biçimleri de gösterilmiştir. Müzeyi ortadan ikiye bölen bu geminin sol tarafında XVII. Yüzyıldaki İzmir’in maketine yer verilmiştir. Buradaki vitrinler içerisinde de Prehistorik, Arkaik, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait pişmiş topraklar, keramikler ve heykeller sergilenmiştir. Ayrıca kandiller, metal ağırlıklar, mühürler ve çeşitli cam eşyalar ile elektron, altın, gümüş ve bronz sikke koleksiyonları da onları tamamlamıştır.

Müze duvarlarında bilgi panolarına yer verilmiş, burada Anadolu Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi İzmir ticareti ile ilgili fotoğraf ve çizimler ile yörenin ticaret tarihi anlatılmıştır. İzmir’in Müslüman, çeşitli dinlere mensup toplumlar ve yabancı devletler ile birlikte ortaklaşa yapmış oldukları ticaret burada detayları ile gözler önüne serilmiştir. Bunun yanı sıra XIX. yüzyıla ait bir harita üzerinde de kara ve ticaret yolları, İzmir-Aydın ve İzmir-Kasaba demir yolları gösterilmiştir. Atatürk’ün İzmir’de düzenlediği İktisat Kongresi’ne ait fotoğraflar da yine duvardaki panolar üzerinde yer almaktadır.

Selçuk Yaşar Resim Müzesi (Merkez)

İzmir Alsancak, Cumhuriyet Bulvarı’nda Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından restore edilen eski bir İzmir evinde 1985 yılında Selçuk Yaşar Resim Müzesi kurulmuştur.

Özel bir resim müzesi olan bu müzenin her yıl düzenlediği resim yarışmalarında ödül alan tablolar ve bunun dışındaki sanatçılardan satın alınan resimlerle önemli bir koleksiyon oluşturulmuştur.
Müzenin sergi salonu dışında alt katta da her yıl periyodik resim sergileri düzenlenmektedir.
Cumhuriyet Bulvarı No.252 Alsancak
Tel: (0232) 422 65 32

Perşembe

GÜNÜMÜZDE MÜZECİLİK ÇALIŞMALARI


Günümüzde Müzecilik Çalışmalarının Artan Önemi

Hale Özkasım ve Semra Ögel’in hazırladığı “Türkiye’de Müzeciliğin Gelişimi”başlıklı makalede; Türkiye müzeciliği ana hatları ile şu şekilde değerlendirilmektedir:

“Ülkemizde müzeler; zengin tarihî ve kültürel mirasımızı “korumayı” hedefleyen, 19.yüzyılın “batılılaşma çabalarının göstergesi olan” çağdaş bir kurum olarak ortaya çıkmışlar ve 2000’lerin ilk yıllarına dek, başlangıç dinamiklerinin biçimlendirdiği uygulamalarla koruma temelli bir anlayışı benimsemişlerdir. Batı’da ise, 18. yüzyılda koleksiyonların kamuya açılmasıyla kurumsallaşmaya başlayan müzeler, 19 ve 20. yüzyıllar boyunca hızlı bir değişim ve gelişim süreci içerisine girmişlerdir. Başlangıçta, klasik müzecilik anlayışıyla, toplumun dışında fildişi kuleler olarak nitelendirilen müzeler, bu gelişimle birlikte artık ziyaretçi oryantasyonlu ve hizmete yönelik bir yaklaşımla toplumla bütünleşmeyi hedefleyen, hem fiziksel hem düşünsel açıdan topluma açık, kamusal alanın demokratik kurumlarından biri olarak karşımıza çıkarlar. Temeli 1950’lere dayanan bu değişim, tarihi geçmişi daha kısa olmakla birlikte, hemen hemen aynı yıllarda ülkemiz müzeciliğine de yansımış, ancak bu konudaki entelektüel birikim uygulamaya geçirilememiştir. Bu durum, 50’lerde yaşanan değişim üzerine temellenen sonraki gelişmelerin izlenmesini güçleştirmiş ve özellikle 80’li yıllarda yaşanan değişimler, ülkemiz müzeciliğine yansıtılamamıştır. Oysa, Batı  müzeciliğinde müze-toplum ilişkisini pekiştiren esas değişim ve gelişim, müzelerin demokratikleşme süreci olarak da nitelendirilebilecek bu yıllarda gerçekleşerek güçlenmiştir.
Son yıllarda pek çok yönden atılım içinde olmalarına karşın, müzelerimizin koleksiyon anlamında çeşitlilik, yeni sergileme ve anlatım yöntemleri ve özellikle toplumsal paylaşım gibi alanlarda, çağdaş müzecilik anlayışının gereği olan amaçlarını uygulamaya  yansıtamamalarının altında yatan neden işte bu “gecikme”dir” (Özkasım 2005: 101,102).

İşaret edilen bu gecikmenin neden olduğu sonuçları gidermek ve çağdaş müzeciliğin gereklerini yerine getirmek amacıyla, müze-toplum ilişkisinin güçlendirilmesine yönelik çeşitli müzecilik çalışmalarının yapılması gerekmektedir. Mehmet Özdoğan’ın şu yazısı, konunun önemine dikkat çekmektedir:
Genel bir tanı olarak, kurumsallaştığı dönemden bu yana, müzelerimizin ne yapısal ne de kavramsal olarak değişim geçirmediğini söyleyebiliriz. 20. yüzyılın ortalarına kadar müze, belirli bir kültür düzeyinde olan kişilerin burayı, kendi isteklerine bağlı olarak gezmesini bekleyen, durağan, pasif bir kurumdur. Günümüzde ise müze, ziyaretçiyi bekleyen değil, onu çekmeye çalışan aktif bir bünyedir. Yani ziyaretçinin kendi kendine müzeye gitmeyi istemesi yerine, müze onu kendine çekmek için artı bir çaba göstermekle yükümlü duruma gelmiştir. Bunda ne ölçüde başarılı olduğumuzun göstergesi, müzelerimizin yerli ziyaretçi sayılarıdır” (Özdoğan 2008: 133,134).

Müze Yönetimine Düşen Görevler
Bir müzenin başlıca görevi; sergilenmek üzere nesneleri seçmek ve bireyin ya da toplumun farkındalığına nüfuz edecek şekilde bir kültürel üst gerçeklik meydana getirmektir. Bu nedenle müzelerde yapılan sergilemelerin hep gerçekle bir ilgisinin olması, bulunan her nesnenin de bir mesaj iletmesi gerekmektedir. Bu da zaten müzeye, var olmasının ne denli gerekli olduğunu göstermekte ve bir misyon yüklemektedir (Alpagut 2006: 124). Müzenin
taşımış olduğu bu misyonu gereği, sergilenen eserin anlam ve değerini anlatmak gibi bir sorumluluğu vardır. Ancak bu anlamda her müzenin eğitici görevini tam olarak yerine getirdiği söylenemez. Her müze belirlemiş olduğu görev ve sorumluluk alanına göre işlevlerini şekillendirmektedir. Müzelerin altı temel işlevinin üç tanesi kendi birikimleri ile
ilgilidir. Bu birikimleri ile ilgili işlevlerin birincisi koleksiyon yapmak, ikincisi belge toplamak, üçüncüsü bunları korumak/restore etmektir. Yani sanat yapıtlarını toplamak, bellek
arşivlerini yapmak, onları korumak ve restore etmek, zaman içerisinde de bu hazineyi gelecek
kuşaklara aktarabilmektir. Müzelerin etkinlikleri ile ilgili işlevleri ise araştırma yapmak, sergilemeler yapmak ve sanat yapıtlarını yorumlamaktır. Bir başka değişle, halkın onları daha
iyi algılayabilmesi için uzmanların konu üzerinde araştırma, yayın ve çalışma yapmalarına olanak sağlamaktır. Bu altı işlevi bir araya getiren, örgütleyen yedinci işlev ise yönetimdir.(Şahan: http://www.tebd.gazi.edu.tr).

Bir Müzecilik Çalışması Olarak Bütüncül Panoların Kullanılabilirliği
Bilindiği gibi, müze ziyaretçilerinin yararlanması amacıyla, sergilenen eserlerin yanında bilgilendirme yazısı/panosu bulunmaktadır. Bu sayede müzeler, eserin kanıt niteliği özelliği ile, ziyaretçiler için eğitim kurumu olarak işlevlerini yerine getirmektedir. Ancak; aynı bütüne ait parçaların sağlıklı yorumlanmasına ve müzeler arasında ziyaretçi hareketinin gerçekleşmesine imkân sağlaması açısından bu yazıların/panoların bütüncül bir yaklaşım ile ilgi çekici bir sunumla hazırlanmaları çok daha yararlı olacaktır. Hiç şüphesiz bu ve benzeri çalışmaların gerçekleşmesi öncelikle müze yönetimleri tarafından yürütülen müzecilik anlayışına, sonra da müzeler arası işbirliğine bağlıdır.
Bu kapsamda, örnek çalışma için hazırlanan bütüncül panolar; Haliç Zinciri ortak eserine sahip; Askeri Müze, İstanbul Deniz Müzesi, İstanbul Arkeoloji Müzesi ve Rumeli Hisarı Müzesi sergi salonu pano ölçülerine uygun olarak tasarlanmış ve müze müdürlüklerine teslim edilmiştir. (Resim 1,2,3,4). Bu dört müze yönetiminden üçü panoları sergi salonlarında kullanacaklarını, biri ise teklifi değerlendireceğini belirtmiştir.
Panoların Haliç Zinciri başlıklı bölümü her müze için standart kabul edilmiş, Haliç Zinciri Dört Müzede başlıklı bölümü ise müzelerde farklı soru ve cevaplarla işlenmiştir. Müze ziyaretçilerinin, bütüncül pano sayesinde tarihî eserin bütünü hakkında bilgi sahibi olması ve zinciri anlamlandırmasının yanı sıra, izleyici kişi ya da gruplarda “sonra da şu müzeye gideyim-lim” isteğini uyandırmak veya bu düşünceyi çağrıştırmak, uygulamanın diğer bir amacını oluşturmaktadır.

Bir Müze Eğitim Çalışması Olarak Bütüncül Panoların Kullanılabilirliği
Çağdaş müzecilikte koleksiyonların korunması ve araştırılması kadar, eğitim aracılığıyla izleyicilerin müze koleksiyonlarına ulaşmasını sağlamak müzelerin en önemli görevlerinden biri olarak kabul edilmektedir (Tezcan 2006: 56). Müzelerin eğitim işlevlerinin arttırılması açısından yapılan çalışmalara bakıldığında günümüzde, müze-eğitim ilişkisine, müze-okul iş birliğine dair çeşitli yöntemler ve öneriler bulunmaktadır. Müzelerin eğitim işlevlerinin kapsamı da her geçen gün genişlemektedir. Böylelikle müzelerin bireylere katkısı da artan bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Tüm bu çalışmalar ve gerekçelerle müzeler, eğitim hayatında yerlerini almaya başlamıştır (Şahan: http://www.tebd.gazi.edu.tr). Nesnelerin toplanması ve bilgi aktarımı temeline dayanan anlayıştan, elde bulunan mevcut koleksiyonların izleyici tarafından yorumlanması ve deneyim oluşturmasına önem veren yeni anlayışa geçilmesi ile müzelerin eğitim rolü daha fazla vurgulanmaya başlamıştır (Hooper-Greenhill, 1999). Müze eğitimi ile pazarlama çalışmasını birleştiren bir uygulama olarak bütüncül panolar, parça ya da koleksiyon sayısı kısıtlaması olmaksızın bütünü anlatabildikleri ölçüde dikkat çekici ve bilgi verici olacaktır. Örnek uygulama kapsamında yaptığım tespite göre; İstanbul içinde bulunan ilköğretim okullarında, İstanbul’un Fethi konusunda eğitime destekleyici olması amacıyla okul grupları, Panorama 1453 Tarih Müzesi (Fetih Müzesi)’ni ziyaret etmektedir. Bu nedenle bu müzede Haliç Zinciri’nin anlatıldığı bütüncül panonun (Resim 5) kullanılması ile; burada sergilenmeyen ancak tematik uyumluluğu ve tamamlayıcılığı bulunan bir esere farkındalık sağlanmaktadır. Yapılan yönlendirme; öğrencilerde Fetih ile ilgili öğrenme sürecinin gelişmesine, ayrıca bu esere sahip müzelerin ziyaretçi kazanarak koleksiyonlarını tanıtmasına katkıda bulunmaktadır.
Eğitimde bilgi aktarımının temel alındığı, ezberci ve edilgen bir sistemden, araştırarak öğrencinin kendisinin bulduğu, analiz ve sentezle daha yaratıcı bir sonuca ulaşılan eğitim sistemlerine geçiş, okulların, kütüphane ve laboratuarların yanı sıra, müzelere gitmesine neden olmuştur (Atagök 1999: 16). Müzelerin de kendilerini ziyaret eden okulların öğrenci
eğitimine katkı sağlaması açısından bütüncül pano kullanması ile, bu uygulamanın eğitimde
yaygınlaşabilecek bir ders işleme metoduna dönüşmesinden söz edilebilir. Eğitmen tarafından
öğrenciler arasında görev dağılımı yapılarak, parçaların bulundukları diğer müzelerdeki eserlerin ve panoda işlendi ise soru ve cevaplarının araştırılması istenecektir. Parçaların birleştirilmesi sonucu sınıfta öğrenci katılımlı tartışma ve değerlendirmelerin yapılması gerçekleşecektir.
Müzelere en iyi ziyaretlerin çoğu üç aşamadan oluşmaktadır: Ön hazırlık, müze ziyareti ve izleme çalışması. Ön çalışma okul içinde veya dışında gerçekleştirilebilmekte ve öğrencilerin hazırlanmasına yardımcı olmaktadır. Müze veya galeri ziyaretleri güdüleyici, uyarıcı, fiziksel deneyim ve kalıcı öğrenme sağlamaktadır. (Şahan: http://www.tebd.gazi.edu.tr ). Koleksiyon ortaklığı olan müzelerde bütüncül panoların kullanılması, yapılan ziyaretin üç aşamasının da etkin bir biçimde hayata geçirilmesi yolu ile müze eğitimine yardımcı olacaktır.
Günümüzde müze eğitiminin önemli yaklaşımlardan biri de dokunulabilir müzeciliktir. Bu konuda ‘Philadelphia Lütfen Dokun’ müzesi önemli bir örnektir (Atasoy 1999: 38). Aya İrini Kilisesi’nde muhafaza edilirken sadece özel ziyaretçilerin izlemesine izin verilen zincir parçaları şu an sergilendikleri müzelerde ziyaretçilerin dokunabilmesine imkân sağlamaktadır. Insanlar merak ettikleri ve ilgi duydukları nesneleri duyumsayarak hissetme ihtiyacı duymaktadır. Öğrenme üzerinde çok önemli bir rolü olan duyumsamanın tarihî bir eser aracılığı ile yapılabilecek olması, izleyicilerde ayrıca bir ilgi uyandıracaktır. Bu amaçla, Panorama 1453 Tarih Müzesi için hazırlanan bütüncül pano okuyucuları için, İstanbul’un Fethi sırasında Bizans İmparatorluğu’nun şehri koruyabilmek için nasıl bir savunma içinde bulunduğunu, Sultan II. Mehmet’in ve ordusunun şehri almak için ne kadar inançlı ve azimli olduğunu hissedin önerisi ile “Zincire Dokunun” mesajı verilmiştir.
İzleyicide oluşacak heyecan ve dokunma isteği, müze ziyaretinin gerçekleşmesine katkı sağlayacaktır düşüncesindeyim.

Sonuç
Çağımız müzecilik anlayışında müze; ziyaretçiyi bekleyen değil onu kendine çekmeye çalışan aktif bir eğitim kurumudur. Bunun için müzelerin her zaman yeni sergileme ve anlatım yöntemleri geliştirmeleri gerekmektedir.
Müzeler arasında yapılacak iş birliğinin sonucunda bütüncül panoların hazırlanması ile; eğitimin geniş kapsamlı ele alındığı ve bu eğitimin tekrarlanarak, öğrenilen bilgilerin kalıcılığına imkân sağlayan bir yöntem ortaya çıkmaktadır. Aynı bütüne ait parçaların araştırıldığı çalışmaların sonunda, araştırmacı ya da müze yönetimi tarafından bu ve benzeri
uygulamaların yapılması, müze ziyaretçilerinin eser hakkında bilgilendirilmesini ve eseri anlamlandırmasını sağlayacaktır. Bu sayede müzeyi gezen kişilerin “kazanılmış ziyaretçi” olarak bir sonraki müze ziyaretine hazırlanmaları gerçekleşecektir (Resim 6). Aynı bütüne ait parçaları sergileyen müzelerin dışında eser ile tematik uyumluluğu olan müzeler için de hazırlanabilecek olan bu pano düzeni, bu müzelerde bir anlamda “reklâm” görevi örecektir.


*makaleden alıntıdır

MÜZE NEDİR ?


"Müzelerimiz geleceğe açılan kapılarımız olacaktır."

"Müze" kelimesi eski Yunanca'dan alınmış bir kelime olup bilimler tapınağı anlamına gelmektedir. Bu anlamda ilk müze Hellenistlik devri kültür merkezlerinden M.Ö. 300 yılında İskenderiye'de I.Ptolemaios zamanında meydana getirilmiştir. Bu devirde sanata, bilime önem veren okullar bir araya gelerek müzeleri meydana getiriyordu. Dolayısıyla bu yerlerde bugün olduğu gibi eski çağlara ait sanat eserleri bulunmazdı. Bu gün bildiğimiz müzelerse insanların fikren gelişmeleri sanat eserlerine karşı ilgilerin uyanması sonunda meydana gelmiştir. Bilhassa orta çağın skolastik zihniyetlerinden kurtulan insanlar, daha hızlı ulaşım imkanı veren taşıtlar sayesinde daha sık seyahat ederek eski dünyanın kültür varlıklarıyla yakından temas etme imkanı bulmuşlardır.

İlk medeni müze 1683 yılında İngiltere'de Oxford Üniversitesinde kurulmuştur. Elias Asyhmole'nin koleksiyonlarından faydalanarak kurulan bu müzeye " Ashmolel Müzesi " adı verilmiştir. Bir üniversite bünyesinde kurulan müzeler XVII. yüzyılda bütün vatandaşların faydalanabileceği birer müessese haline getirilmiştir.

Önceden sanat eserlerinin toplanıp muhafaza edildiği bir yer olan müzeler bu gün genel öğretimin, her yaştaki insanların düzenli olarak bilgi aldıkları bir program dahilinde bilgi aldıkları birer kültür müessesidir. Bu amaca hizmet etmek için müzeler her zaman koleksiyonlarını artırmakta ve bunları halkın en iyi bir şekilde istifadesine sunmaktadır. Bu bakımdan müzeler tek bir ifade ile birer kültür müesseseleridir.

Müze; "Toplumun bilimsel ve kültürel geçmişini yansıtan ve geleceğini biçimleyecek öğeleri araştıran, toplayan koruyan, sergileyen, belgeleyen, yaşatan ve yönlendiren yaygın bir eğitim kurumudur" (Atagök, 1990 ).

Müzelerin amaç ve görevleri ülkemizde T.C. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nce hazırlanan, Müzeler İç Hizmetler Yönetmeliğinde şu şekilde belirlenmiştir:

"Madde 5- Her müzede, kendi alanı ile ilgili ilmi, eğitim, teknik ve yönetim hizmetlerini başarı ile uygulamak, yürütmek ve yurt kalkınmasına yardımcı olmak amacıyla;

a)  Mevcut eserlerle, mümkün olduğu ölçüde kronolojik bir sistem içinde ilmi teşhir yapılır.

b) Depolardaki eserler sağlıklı bir şekilde korunur, depolar ilmi çalışmalara imkân verecek şekilde düzenlenir.

c) Kadrosunda bulunan uzman elemanları ile taşınır ve taşınmaz kültür varlıkları üzerinde ilmi araştırmalar yapılır, tanıtılması sağlanır.

d)  Müzede ve müze dışında eğitsel eğitici kurslar,   konferanslar,   geziler düzenlenir. Çevrenin kültür hayatının geliştirilmesine, kültürel ve turistik değerlerimizin halka tanıtılmasına, eski eser kaçakçılığı, tahrip ve gizli kazılarla yurdun milli değerlerini yok edici faaliyetlerin önlenmesine çalışır.

e)  2863 sayılı Kanun kapsamına giren korunması gerekli taşınır kültür varlıklarının müzelere kazandırılması için gerekli tedbirler alınır.

f)  2863 sayılı Kanun kapsamına giren taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi sağlanır.


MÜZECİLİK NEDİR?

Müzecilik ilk olarak müzelerin batıda, soyluların kişisel zevk için çeşitli sanat eserlerini ya da kumandanların ganimetlerini bir araya toplamaları sonucunda ortaya çıkmıştır.

Müzeciliğin ilk ortaya çıktığı tarihlerde biriktirme toplama dışında hiçbir amaca hizmet etmediği görülmektedir. İnsanların kendi evlerinde, tapınaklarda, kiliselerde toplanan eserlerin zamanla halka sunulmaya başlanması ile müzeciliğin amaçlarında çok boyutluluğun ilk adımları atılmıştır.

" Doğa bilimlerinden güzel sanatlara kadar çok geniş bir alana yayılan koleksiyonculuk çabaları, bugün artık tasnif etme, kataloglama, yerleştirme, tanıtma ve eğitici işlevlere açık tutma gibi, yalnız müzeciliği ilgilendiren uzmanlık düzeyindeki bilgilere dönüşmüştür. Bu bilgiler, genellikle geçen yüzyılda hızlanan endüstri devriminin ortaya çıkardığı yeni uzmanlık alanlarıyla da yakından ilgilidir. Böylece müzecilik birtakım eşsiz parçaları toplamaktan ibaret olan geleneksel dar ölçülerin dışına taşmış, yeni ve çağdaş bir müzecilik kavramı, bu yüzyılın başlarından itibaren ortaya çıkmıştır"( Özsezgin,1985 ).

Geleneksel müzecilik daha çok arama, toplama, koruma, bakımını yapma ve sergileme anlayışıyla sınırlıydı. Buna karşılık çağdaş müzecilik iletişim kurma ve eğitme işlevlerini vurgulamaktadır. Böylece edilgin bir müzecilik anlayışından etkin, dinamik, etkileşimci ve katılımcı bir müzecilik anlayışına geçilmiştir. Temel amacı müzenin koleksiyonları ile kitlelerin gereksinmeleri ve ilgileri arasında ilişki kurmaktır. Vurgu nesnelerin üzerinden insanların üzerine kaymıştır. İnsanlara yaşantı olanağı sunmak önem kazanmıştır (Onur, 2000).

Çağdaş Müzecilik anlayışının temelinde ise, her tür müzenin kendi konusu içinde, olabildiğince çok eseri toplayıp, korunmasını sağlamak ve bunları halkın yararına sunmak amacı vardır. Böylece günümüzde müzeler, tarih, sanat ve kültür yuvaları olma çabası içinde bunun gerektirdiği görevleri en iyi biçimde yerine getirme amacını gütmektedirler.

" 20. yy ortalarında müzecilikte asıl amaç kültür ve bilimin toplumun tüm kesimine aktarılması olarak gelişmiş, bu nedenle eğitim, toplama, koruma, inceleme, değerlendirme ve sergilemenin önünde yönlendirici etkinlik olarak biçimlenmiştir. Günümüzde müzeler birer yaygın eğitim kurumu olarak halkı eğitmeyi, kültür ve bilimi topluma aktarmayı hedefleyerek iletişim ve halkla ilişkileri başlıca yöntemler olarak kullanmaya yönelmişlerdir. Müze sadece bir bina ve koleksiyon değildir; müze toplar, fakat bir depo değildir; müze korur, fakat bir buzluk değildir; müze belgeleri oluşturur, fakat bir kütüphane değildir; müze eğitir, fakat bir okul değildir. Müzeler üstlendikleri görevleri nedeniyle, birer açık üniversite, her hangi bir ailenin tüm fertlerinin eğlenerek öğrenebileceği öğrenmenin bir zevk olabileceği kültür merkezidir " (Atagök, 1990) .

İlk ortaya çıktığından bu yana toplumsal hareketlilikten etkilenen müzeciliğin amaç ve görevlerinde değişiklikler olmuştur. Önemli olan, bu değişikliklere çabuk uyum sağlamak ve böylece çocuklara yetişkinlere, uzmanlara sunulacak bilgi ve sergilemede günün amacına uygun hareket edebilmektir.


MÜZE EĞİTİMİ NEDİR?

Halka sunma ( sergileme ) amacı toplanan eserlerin müze binalarında sergilenmesi ile birlikte çoğalmış ve beraberinde müzelere çeşitli görevler yüklemiştir. Toplanan bu eserler çoğaldıkça, depolanması, korunması, belgelenmesi gibi işlerin doğmasına yol açmıştır. Gitgide eserleri sadece sergileme yetmemş, bunları halkın beğenisini kazanacak şekilde sunma yolları aranmış, koruma, belgeleme, depolama gibi işler birer uzmanlık alanı durumuna gelmiştir. Her geçen gün yeni bir işlev kazanan müzeler sergileme işini eğitim amacı ile de yapmaya başlamıştır. Eğitimde gerek alanla ilgili uzmana yönelik, gerekse halka yönelik olarak planlama ve uygulama yoluna gidilmiştir.

Bir müzenin amacı olarak akla gelen en önemli konu eğitimdir. Müzeler, kendi kadrolarının sürekli araştırmaları ve kendi koleksiyonları üzerinde çalışmaları olmadan bu amacı gerçekleştiremezler. Öte yandan eğitim amacı koleksiyon için tek amaç olamaz. Aynı zamanda teşhir edilen eşyanın bir albenisi olması gerekir. Bu yalnız sanat müzelerinin değil bütün müzelerin başlıca özelliğidir.

Müzeler sürekli çoğalan ve gelişen amaç ve görevler doğrultusunda çalışmalar yapmaktadırlar. Bu çalışmaları yürütürken, her yeniliği yakalayacak düzeyde olmasına dikkat edilmeli, müzelerin geleceğe yol gösterici olduğu unutulmamalıdır. Çünkü müzeler artık sadece geçmiş dönemlere ait eserleri depolayan ve sergileyen kurumlar değildir; aynı zamanda birer eğitim kurumlarıdır. Eğitim de bir süreç olduğuna göre; başlangıcı ve sonu yoktur. Müzeler buna uygun olarak üzerlerine düşen görevleri en iyi şekilde yerine getirmek zorundadırlar. Ancak müzelerin eğitim kurumu olduğunu belirtmek tek işlevinin bu olduğu anlamına gelmemektedir. Müzeler birçok işlevinin yanında bir de eğitim kurumu olma özelliğini taşımaktadırlar.

Müzelerde ve galerilerde eğitim yapmak, müzenin koleksiyonları ile müze ziyaretçisinin gereksinmeleri ve ilgileri arasında ilişki kurmaktır. Her grubun ve her bireyin gereksinmeleri ve ilgileri farklıdır. (Greenhill, 1999)

Müzeler bir yandan konusu gereği topladığı depoladığı, arşivlediği, koruduğu eserlerle kültür ortamı olma amacını gerçekleştirirken, diğer yandan sergileme vb. yolla eğitim amacını da gerçekleştirerek bu anlamda bir bütün olma özelliğine ulaşmaktadır. Böylece, bu amaçları doğrultusunda, müzelerin kültürel ve eğitsel görevleri şöyle sıralanabilir:

1 - Müze bir şeyler öğretmelidir.

2-   Müze kişinin yaratıcı güçlerini geliştirmelidir.

3-   Müze kişiyi topluma hazırlamalıdır.

4-Müze aynı zamanda boş zamanlarla ilgili faaliyetlerle birleştirilmelidir . (Rebetez, 1969)

Tüm bunların yanında, amaçlarını gerçekleştirebilmek;   görevlerini tam anlamıyla yerine getirebilmek için müzelerde çeşitli faaliyetler yürütülmektedir: UNESCO 'nun 1962'de "Müzelerin Eğitimdeki Rolü" hakkında düzenlediği bölge seminerinde bu faaliyetler şöyle sıralanmıştır;

1- Rehber eşliğinde ziyaretler: Çeşitli eğitim çalışmaları arasında müzeye en
uygun özellik taşıyanı, rehber eşliğinde yapılan ziyarettir. Basit şekli ile rehber eşliğindeki ziyaret sadece müze galerilerinde yapılır, fakat daha gelişmiş şekli ile müzenin diğer kısımlarında da yapılabilir. Bu durumda ziyaret hazırlıkları ile sonundaki tartışmalar müze dışında yapılır.

2- Diğer iç faaliyetler: Tamamen müze içinde oluşan eğitim çalışmasıyla karıştırılmaması gereken başka faaliyetler de vardır. Bunlar ayrı konferanslar ve kurslar ile yaratıcı sanat faaliyetleridir.

3- Müze dışındaki faaliyetler: Müze veya müzenin eğitim servisleri tarafından gezi ve seyahatler düzenlenebilir.   Müzenin türüne göre değişik şekillerde olan bu geziler eğlendirici ve aynı zamanda eğitici içerikte olabilir.

4- Okullara ve kültür kuruluşlarına ödünç eser verme: Ödünç verilen eserin çeşidi ve bu eserin korunması için alınan tedbirler müzenin   programına göre değişir. Genellikle diyapozitifler ve filmler ödünç verilebilir ( Rivier, 1962).

Çağdaş eğitim anlayışı, ezberciliğe tamamen karşıdır. Bunun yerine çocuklarda hayal gücünün, yaratıcılığın gelişmesini ön planda ele alır. Bu yeteneklere sahip bir kimse okul yaşamı boyunca bir takım bilgileri ezberleyen bir başkasından daha verimli olacaktır. Çünkü hayal gücü güçlü, yaratıcılığı gelişmiş bir birey öğrenmeye daha açıktır ve ezber her zaman unutulmaya mahkûmdur. Bu nedenle yaratıcı gücü gelişmiş , estetik duyguya sahip bireyler yetiştirmek eğitimin başlıca amacı olmuş ve bu amacını gerçekleştirmek için yararlandığı çeşitli kurumlar arasına müzeleri de katmıştır. Müzeler estetik duygunun , yaratıcılığın , hayal gücünün gelişmesini sağlamada ideal kurumlardır.

"Eğitim ortamı eğitsel etkinliklerin meydana geldiği,   öğretme öğrenme süreçlerindeki iletişim ve etkileşimin oluştuğu, personel, araç gereç, tesis, organizasyon gibi oluşturduğu çevredir. Eğitim bilimcilere göre öğrenme fiziksel, sosyal ve psikolojik yönlerden uygun ve hoş bir çevrede oluşabilir" (Alkan, 1979).
Bu açıdan bakıldığında müzeler; kazandırılması düşünülen bilgilerin somut olarak görüleceği fiziksel; yaşamda yeri olan bir kurum olması ile sosyal; sınıf ortamı olmadığından çocukların kendilerini rahat hissedecekleri psikolojik bir çevredir. Fiziksel, sosyal ve psikolojik niteliklerin hepsini üzerinde toplamış bulunan müzeler, ziyaret ve alan gezileri şeklinde bir eğitim ortamı olarak da nitelendirilebilir.

Ziyaret ve alan gezileri bilişsel ve özellikle duyusal amaçların geliştirilmesinde yararlıdırlar. Bu ortamlar aynı zamanda zincirler, kavramlar ve ilkelerin öğretiminde yararlı biçimde uygulanabilmekte ve özellikle normal yöntemlerle sunulan materyalin özetlenmesi ve birleştirilmesinde yararlanılmaktadır (Alkan, 1979).Böylece müzelerin, bireydeki bilişsel ve duyusal yönlerin gelişmesine sağlayacağı katkının dikkate değer bir düzeyde olacağı görülmektedir.



MÜZE ÇEŞİTLERİ

Gerek koleksiyonların içerikleri veya nitelikleri gerekse bağlı oldukları birimler doğrultusunda müzeler çeşitli gruplara ayrılmıştır. " Milletlerarası Müzeler Komitesi (ICOM) tüm müzelerin koleksiyon içeriğine göre, aşağıdaki sıralamayı yapmıştır:

1-     Sanat Tarihi Müzeleri,

2-      Modern Sanat Müzeleri,

3-      Arkeoloji ve Tarih Müzeleri,

4-      Etnografya ve Folklor Müzeleri,

5-      Tabii Tarih Müzeleri,

6-      Bölge Müzeleri,

7-      İlim ve Fen Müzeleri,

8-      İhtisas Müzeleri,

9-      Üniversite Müzeleri,

Koleksiyonların içeriğine göre ise müzeleri şöyle sıralayabiliriz:

•  Arkeoloji Müzeleri: Arkeolojik zenginlikleri içine alan, binlerce yıllık tarihin maddi kültür belgelerini sergileyen müzelerdir.  Ankara, İstanbul, İzmir, Konya, Antalya, Adana, Bursa Arkeoloji Müzelerimiz bu tür müzelere örnektir.

•  Tarih ve Etnografya Müzeleri:   Bir ülkenin, yörenin, insan topluluğunun ya da kurumun gelişimini sistemli olarak inceleme ve açıklamasını yazılı, görsel ve tarihsel belgelerle kronolojik olarak koleksiyonlarında toplamış olan müzelerdir.

•  Sanat Tarihi, Sanat Müzeleri: 20.yy kadar olan tüm sanat birikimlerini toplamış olan müzelerdir.

•  Bilim ve Endüstri Müzeleri: Doğa ve Fizik bilimlerinin araştırıldığı ve uygulandığı müzelerdir.

Koleksiyonların dışında müzeler, bulundukları ülkenin yapısı ve bağlı bulundukları kuruluşlar bakımından da çeşitli gruplara ayrılmaktadırlar: " Müzeler Amerika'da olduğu gibi üniversitelere bağlı bulunmakta, Avrupa devletlerinden bazılarında olduğu gibi Federal şehirlere bağlı olmaktadır. Fakat bunların yanında Belediyelere bağlı müzelerde vardır

MÜZECİLİK...

Müzecilik

Müzeler, kültürel varlıkların korunması konusunda özel bir önem arz eder. Türkiye'de Cumhuriyet'in ilânına kadar müze kurma çalışmaları sınırlı kalmıştır. Cumhuriyet'in ilânından sonra Atatürk'ün kültür varlıklarının araştırılıp ortaya çıkarılmasına ve müzelerin ülke çapında yaygınlaştırılmasına verdiği önem nedeniyle çağdaş Türk müzeciliği büyük bir gelişme göstermiştir. Nitekim Cumhuriyet ilân edildiği sırada Türkiye'de yalnızca "Âsâr-ı Atika Müzesi" adıyla anılan İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Aya İrini'de kurulmuş olan Askerî Müze, Süleymaniye Külliyesi'nin imaretinde yer alan Evkaf-ı İslâmîye Müzesi ile Anadolu'nun birkaç büyük kentinde açılmış Müze-i Hümayun şubeleri bulunmakta idi.


Cumhuriyet'in ilk yıllarında Millî Eğitim Bakanlığına bağlı olarak kurulan "Türk Âsâr-ı Atikası", her türlü arkeolojik ve etnografik buluntunun toplanması ve korunmasına yönelik çalışmaları üstlenmiştir. Anadolu'nun birçok ilindeki kilise, cami, han vb. gibi anıtsal yapılar onarılarak yeni müzeler kurulmuştur. İçindeki eşyalar ile birlikte müzeye dönüştürülen Topkapı Sarayı 1927'de ziyarete açılmıştır. Yine aynı yıl Evkaf-ı İslâmîye Müzesi, "Türk ve İslâm Eserleri Müzesi" olarak yeniden düzenlenmiş; Konya'daki Mevlânâ Dergahı müze hâline getirilmiştir. Ülkenin müze olarak tasarlanan ilk yapısı olan "Ankara Etnografya Müzesi", 1930 yılında halkın ziyaretine açılmıştır. Ayrıca Bursa, Adana, Manisa, İzmir, Kayseri, Antalya, Afyon, Bergama ve Edirne'de yeni müzeler kurulmuştur. 1940 yılında Mahmut Paşa Bedesteni'nde kurulan Hitit Müzesi, 1968 yılında restore edilerek "Anadolu Medeniyetleri Müzesi"ne dönüştürülmüştür. Müzecilik faaliyetleri daha sonraki yıllarda da devam etmiş, yurdun hemen hemen her köşesinde çok sayıda müze kurulmuştur. Bugün ülkede Kültür Bakanlığına bağlı 99 adet Müze Müdürlüğü ve bu müdürlüklerin denetiminde faaliyet gösteren 91 adet özel müze ve 1028 adet koleksiyoner bulunmaktadır.


Anadolu; coğrafî konumu, doğal şartları ve jeopolitik yapısı nedeniyle insanlığın var oluşundan bu yana kesintisiz iskân görmüş ve bunun haklı sonucu olarak "Uygarlıklar Ülkesi" olarak tanımlanmıştır. Nitekim Türkiye müzelerindeki koleksiyonları meydana getiren eserler, genellikle Anadolu'daki uygarlık çağlarına aittir. Büyük çoğunluğu 1935'lerden itibaren başlayan arkeolojik kazılar sonucu çıkarılmıştır. Tarih öncesi devirlerin eserleriyle, antik çağ ürünlerinin oluşturduğu arkeolojik ağırlıklı koleksiyonların yanında; Doğu Sanatı ve Türk-İslâm devirlerinin eserleri ikinci büyük grubu meydana getirir. Bu nitelikleriyle Türkiye müzeleri arkeoloji-etnografya ağırlıklı tarihsel eser müzeleridir. Bunun yanı sıra ülkede Osmanlı tarihi, Kurtuluş Savaşı ve devrimler ile ilgili, içindeki eşyalarla olduğu gibi korunarak restore edilen tarih müzeleri de bulunmaktadır. Atatürk'ün Selânik'te doğduğu evin örneği rölöve projesine uygun şekilde yaptırılarak müze hâline getirilmiştir. Atatürk'ün hayatı ve ilkelerinin bilgi, belge ve dokümanlarla teşhir edildiği müze Ankara'da ziyarete açılmıştır. Ayrıca Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'nı yönlendirdiği ve çeşitli illeri ziyaretlerinde konuk edildiği yapılar da müzelere dönüştürülmüştür.


Ülkedeki müzelerin bir başka grubu ise "Müze Evler" ve "Hatıra Müzeleri"dir. Birgi'deki "Çakırağa Konağı", Amasya'daki "Hazeranlar Konağı", Diyarbakır'daki "Ziya Gökalp Müze Evi" ve İstanbul'daki "Tevfik Fikret Aşiyan Evi" bu müzelerden bazılarıdır.

Tarihsel yapıların müze olarak korunmasına 1930'larda girişilmiştir. İstanbul'da Ayasofya başta olmak üzere, Dolmabahçe Sarayı, Kariye Camii, Fethiye ve İmrahor Camileri ile Bursa'da Yeşil Türbe ve Muradiye Külliyesi bu tür müzelerin en önemli örnekleridir. Ülkede aynı zamanda çok sayıda antik kent "açık hava" müzeleri olarak düzenlenmiştir. Boğazköy, Efes, Bergama, Afrodisias, Aspendos, Karatepe, Göreme ve Perge açık hava müzeleri bunlardan bazılarıdır. Ülkede ayrıca çok sayıda sanat müzesi ile kamu kurum ve kuruluşlarının, gerçek ve tüzel kişilerin ve Vakıflar Genel Müdürlüğünün kendi hizmet konuları ile ilgili olarak açtığı özel müzeler de bulunmaktadır.

Dünya Kültür Mirasının Korunması, Dünya Müzeciliğinin tanıtılması amacıyla UNESCO tarafından, 18 Mayıs günü tüm dünyada “Müzeler Günü” olarak kutlanmaktadır. Türkiye'de ise 1982 yılından itibaren 18–24 Mayıs tarihleri arasında “Müzeler Haftası” düzenlenmektedir. Türkiye tarihsel miras ve müzecilik alanındaki faaliyetlerde uluslar arası kuruluşlarla da işbirliği yapmaktadır. UNESCO'ya bağlı Uluslar Arası Anıtlar ve Sitler Konseyi (ICOMOS) ile Milletler Arası Müzeler Konseyinin (ICOM), Türkiye Millî Teşkilâtları bulunmaktadır. Bu kuruluşlarla ortak mesleki çalışmalar ve projeler yürütülmektedir. Nitekim dünyada gelişen müzecilik çalışmalarına paralel olarak Türkiye müzeleri de daha bilinçli ve geniş kapsamlı bir çalışma sürecine girmiştir. Gerek Kültür Bakanlığının yaptığı çalışmalar gerekse müzelerin kendi olanakları ölçüsünde getirdikleri yenilikler sonucu Türk müzeleri uluslar arası alanda birçok ödül kazanmıştır. 1983 yılında "Avrupa Nostra" ödülünü alan Sadberk Hanım Müzesi, 1984 yılında Avrupa Konseyi tarafından "Seçkin Müze" ödülüne layık görülen İstanbul Türk ve İslâm Eserleri Müzesi ve 1996 yılında "Özel Müze" ödülüne lâyık görülen İstanbul Rahmi M. Koç Endüstri Müzesi, ödüllü Türk müzelerinden bazılarıdır.