HOŞ GELDİNİZ

BU SAYFA MÜZECİLİK KONUSUNA İLGİ DUYAN BİR AKADEMİSYEN ARKADAŞINIZIN ALINTILARLA DÜZENLEMİŞ OLDUĞU ÇALIŞMASIDIR.

HOŞGÖRÜLÜ OLMANIZ DİLEĞİYLE...

"Geçmiş, Gelecek içindir..."

"Geçmişi bilmeyenler,Geleceğe yön veremezler."

Doç.Dr.R.Eser GÜLTEKİN
Restorasyon Uzmanı Y.Mimar & Sanat Tarihçi
Akdeniz Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Müzecilik Anabilim Dalı
Yüksek Lisans Proğramı
Öğretim Üyesi

Perşembe

AYASOFYA MÜZESİ

Ayasofya


Ayasofya, tarihten günümüze gelen görkemli Bizans yapılarındandır.
Yüzyıllarca kilise, cami, müze olarak çeşitli biçimlerde kullanılmıştır.

Bugünkü Ayasofya’nn ilk yapı olmadığı bilinmektedir. İlk yapıyı, Büyük Konstantinus’un oğlu II. Konstantinus 360′ta ibadete açmıştır. Kentteki öbür kiliselerden büyük olduğundan, buna Büyük Kilise anlamına “Megali Ekklesia” deniyordu. Daha sonra “Haghia Sophia” denmeye başlanmıştır. Türkler’in İstanbul’a girmesiyle Haghia Sophia, Ayasofya olmuştur.
İlk Ayasofya, Patrik Joannes Chrysosthomos’un sürgüne gönderilmesiyle çıkan ayaklanmada, İS 404′te yanmıştır.
415′te II. Theodosius’un yaptırdığı ikinci kilise ibadete açılmıştır. 1936′da Ayasofya’mn bahçesinde yapılan kazıda, bu ikinci yapıdan kalıntılar bulunmuştur. Mimar Roufinos’un yapıtı, 60 meninde, ahşap çatıyla örtülü, beş nefti bir bazilikadır. Bugünkü yapıya zarar vermemek için kazı sürdürülmemiştir. II. Theodosius’un kilisesi 532′de hipodromdan başlayan Nika Ayaklanması sırasında yanmıştır.
Bugünkü Ayasofya, Trallesli (Aydınlı) Anthemius ile Miletli Mimar İzidor’un yapıtıdır. İmparator Justinianus’un büyük ve görkemli bir kilise istemesi üzerine yapımına başlanan Ayasofya, 537′de ibadete açılmıştır.
Gerek kubbesinin büyüklüğü, gerekse süslemeleriyle döneminin görkemli yapıları arasındadır. Ancak, depreme dayanıklılık açısından çok zayıf olan yapı, 558′deki depremde büyük zarar görmüştür. Onarımı üstlenen Genç İzidor, kubbeyi basık bularak yükseltmiş ve destek duvarları eklemiştir. Yapı 562′de yeniden ibadete açılmıştır. 562′den sonra da çeşitli onarımlar yapılmıştır. 982′deki depremde çok zarar görünce, tehlikeli olduğu gerekçesiyle kapatılmış, 994′te onarılan kilise, bu kez Haçlı ordusuyla İstanbul’a gelen Hıristi-yanlar’ca yağmalanmıştır. İstanbul’u gezen Rus rahiplerinin yazdıklarından, Ayasofya’mn XV. yy’da kendi haline bırakıldığı, yıkık duruma geldiği anlaşılmaktadır.Türkler’in İstanbul’u almasıyla Ayasofya’ nın görünüşü de değişmiştir.
Ayasofya’da, Belkıs, Efesos, Baalbek gibi antik kent kalıntıları ile Marmara, İğriboz ve Kuzey Afrika’dan getirilen yapı gereçleri kullanılmıştır. Asıl duvar, kubbe, kemerler tuğladan, fil ayakları, hatıllar kesme taşlardan, sütun, başlık ve kaplamalar renkli mermerlerden yapılmıştır. Süslemesinde renkli mermer ve mozaik kullanılmıştır. Kubbeli bazilika tipindeki kilise, bir orta, iki yan nef, iç ve dışta iki narteksten (son cemaat yeri) oluşmaktadır.Kilisenin batısında, günümüzde kalıntısına rastlanmayan, havuzlu bir atrium (avlu) bulunmaktaydı. Avludan, tonozla örtülü sade dış narteks bölümüne geçilmekteydi. Vaftiz edilmemişlere ayrılan dış narteksten -günümüzde ikisi kapatılmış- yedi kapıyla iç nartekse girilmektedir. Duvarları renkli mermerle kaplı, tonozları geometrik motifli mozaiklerle süslü iç narteks, dokuz kapıyla kiliseye açılmaktadır. Ayrıca kuzey ve güneyinde iki kapı vardır. Güney kapısı bugün giriş kapısıdır. Bu kapının üstünde altın yaldız zeminli bir mozaik görülmektedir. Kucağında çocuk İsa ile tahtta oturan Meryem’ in sağ ve solunda iki figür yer alır. Solda Büyük Konstantinus kurduğu kentin, sağda Justinianus Ayasofya’mn birer maketini Meryem’e sunarlar. Ana yapıya girişi sağlayan dokuz kapıdan ortadaki üçü, imparator ve saraylılara ayrılmıştır. Öbür kapılar, halk ve sığınacak yer arayanların girişi içindir. İmparator kapısı üstünde, İsa, Meryem ve Cebrail’in betimlendiği mozaik yer almaktadır. İsa, sol elinde “Ben Dünyanın Sulhu ve Nuruyum” yazılı bir kitap tutar. Sağ ve solunda madalyonlar içinde Meryem ile Cebrail yer alır.Peygamber’in önünde yere diz çöken imparatorun IV. Leo olması olasıdır. Asıl yapı dikdörtgen alanı kaplar. Dört büyük fil ayağının taşıdığı kubbe, geçirdiği onarımlar yüzünden tam yuvarlak değildir. Çapı yaklaşık 31,36 m’dir. Aralarında pencerelerin yer aldığı kırk ayağa oturur. Doğu ve batısına yaptığı basınç yarım, daha sonra da küçük kubbelere dağıtılarak hafifletümiştir. Galeriler ise kuzey ve güneyden bu basıncı karşılamaktadır. Yuvarlaktan kareye geçiş , üçgen bingilerle sağlanmıştır.

Işıklandırma, yapının uygun yerlerine açılan pencerelerle sağlanmıştır. Orta nefte, daha önce döneminin sanatını yansıtan bir ambon (vaiz kürsüsü) bulunduğu bilinmektedir. Günümüzde 558′deki depremde yıkılan ambonun bulunduğu yerde, imparatorların taç giydiği yer mozaiği vardır. Orta nefin duvarları üst kat galerilerine dek renkli mermerle kaplıdır. Bir çıkıntı ile biten kaplamaların üstü ve tonozlar mozaiklerle süslüdür. Mihrap (absid) yarım kubbesinin içindeki mozaikte, kucağında İsa ile tahtta oturmuş Meryem betimlenmiştir. IX. yy’a tarihlenen bu mozaik dışında, kuzey duvarında uzun ak giysileriyle Antakya Patriği St. İgnatios, St. Chrysosthomos, İstanbul Patriği İgnatios Theophoros betimlenmiştir.

Yapıda çeşitli yerlerden getirilmiş 107 sütun vardır. Prokonnessos mermerinden (Marmara Adası mermeri) yapılmış sütun başlıkları ve kemerler, stilize bitki motifleriyle çok ince işlenmiştir. Sütun başlıklarının üstünde Justinianus ve Teodora’nın monogramları vardır.
İç narteks in kuzeyindeki kapı, rampalı yola açılır. Rampalı yol, duvarları renkli mermerlerle kaplı ve tonoz örtülüdür. Yapının dört yanındaki rampalı yollarla üst kat galerilerine çıkılmaktaydı. Üst kat galerilerinin batı bölümü, imparatoriçe ve devlet büyüklerinin eşlerine ayrılmıştı. Güney galerisinde duvarla ayrılmış bölüm “Konsüllerin Toplantı Salonu “dur. Salonun sağdaki duvarında ortada İsa’nın, Meryem ve Vaftizci Yahya ile betimlendiği “Deesis” mozaiği vardır. Doğu duvarında, tahtta oturan İsa’ya keseyle altın ve şehrin fermanını sunan İmparator Konstantinus Monomakhos ile İmparatoriçe Zoe betimlenmiştir. “Zoe Mozaiği” diye bilinen mozaik XI. yy’a tarihlenir. Kuzey galerinin güneybatı ucunda, tören giysileri içinde İmparator I. Aleksandros görülmektedir. Ayasofya’mn çevresindeki Bizans yapılarından günümüze yalnızca ikisi kalmıştır. Kuzeydoğudaki vaftizhane, dıştan dörtgen, içten çokgen planlıdır. Girişi batıda olan yapı, günümüzde Sultan Mustafa ve İbrahim’in türbesidir. Kuzeybatıdaki yuvarlak planlı yapı ise hazine binasıdır (Skevophylaikon). Burada kutsal eşya, altın, gümüş vazolar, azizlerin hatıra eşyası saklanıyordu. Ayasofya 1453′ten sonra cami olarak kullanılmaya başlanmıştır. Fatih Sultan Mehmed kenti aldıktan sonra çok yıkık durumda olan yapıyı onartmış, bir minare yaptırmıştır. II. Bayezid ve II. Selim dönemlerinde üç minare daha yapılmıştır. Türk taş işçiliğinin en güzel örneklerinden olan minber ile dört mahfil, III. Murad dönemi yapıtıdır. Orta nefe girişin iki yanındaki Helenistik mermer küpler de Bergama’ dan getirilmiştir. Mermer vaiz kürsüsü IV. Murad döneminde yapılmıştır. Duvarları süsleyen ayetler Bıçakçızade Mustafa Çelebi’nin yapıtıdır. Ayasofya’da en önemli onarımı Sultan Abdülmecid döneminde İsviçreli Mimar Gaspar Fos s at i yapmıştır. 1847′den 1849′a değin süren onarımlar sırasında, büyük kubbe demir çemberlerle sağlamlaştırılmış, öne eğilmiş 13 sütun düzeltilmiştir. Kanuni döneminde üstleri sıvanmış mozaikler temizlenmiş, mihrap, minber, mahfiller onarılmıştır. Kubbeyi süsleyen altın yaldızlı ayetler, üst galerinin çevresindeki daire levhalar ünlü hattat Kazasker Mustafa Efendi’nin yapıtlarıdır. Avludaki şadırvanı 1740′ta I. Mahmud yaptırmıştır.

Fatih’ten Abdülmecid’e değin dört yüzyıl boyunca cami, çevresindeki yapılarla bir külliye olmuştur. Güneybatı avlusundaki okul, şadırvan, imaret, I. Mahmud dönemi yapıtlarıdır. Fatih’in Ayasofya’mn kuzeybatısına yaptırdığı medreseden günümüzde kalıntı yoktur. Güney avludaki türbeler mimari ve süsle-meleriyle dikkat çekicidir. Türk sanatının güzel örnekleri sayılan yapıların en eskisi
II. Selim Türbesi’dir. Mimar Sinan yapıtı, dörtgen planlı türbe, çini ve kalem işiyle süslenmiştir. Ayasofya, Cumhuriyet Dö-nemi’nde de önemini yitirmemiştir. 1926′ da uzmanlar grubunca yapılan incelemelerde, yapının kayadan sağlam temele oturduğu anlaşılmış, zayıf olan bölümleri onarılıp, sağlamlaştırılmıştır.
Ayasofya, 1935′te müzeye dönüştürülmüştür.

Link:  http://www.360tr.com/ayasofya/

 İstanbul Müzeleri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder