HOŞ GELDİNİZ

BU SAYFA MÜZECİLİK KONUSUNA İLGİ DUYAN BİR AKADEMİSYEN ARKADAŞINIZIN ALINTILARLA DÜZENLEMİŞ OLDUĞU ÇALIŞMASIDIR.

HOŞGÖRÜLÜ OLMANIZ DİLEĞİYLE...

"Geçmiş, Gelecek içindir..."

"Geçmişi bilmeyenler,Geleceğe yön veremezler."

Doç.Dr.R.Eser GÜLTEKİN
Restorasyon Uzmanı Y.Mimar & Sanat Tarihçi
Akdeniz Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Müzecilik Anabilim Dalı
Yüksek Lisans Proğramı
Öğretim Üyesi

Perşembe

GÜNÜMÜZDE MÜZECİLİK ÇALIŞMALARI


Günümüzde Müzecilik Çalışmalarının Artan Önemi

Hale Özkasım ve Semra Ögel’in hazırladığı “Türkiye’de Müzeciliğin Gelişimi”başlıklı makalede; Türkiye müzeciliği ana hatları ile şu şekilde değerlendirilmektedir:

“Ülkemizde müzeler; zengin tarihî ve kültürel mirasımızı “korumayı” hedefleyen, 19.yüzyılın “batılılaşma çabalarının göstergesi olan” çağdaş bir kurum olarak ortaya çıkmışlar ve 2000’lerin ilk yıllarına dek, başlangıç dinamiklerinin biçimlendirdiği uygulamalarla koruma temelli bir anlayışı benimsemişlerdir. Batı’da ise, 18. yüzyılda koleksiyonların kamuya açılmasıyla kurumsallaşmaya başlayan müzeler, 19 ve 20. yüzyıllar boyunca hızlı bir değişim ve gelişim süreci içerisine girmişlerdir. Başlangıçta, klasik müzecilik anlayışıyla, toplumun dışında fildişi kuleler olarak nitelendirilen müzeler, bu gelişimle birlikte artık ziyaretçi oryantasyonlu ve hizmete yönelik bir yaklaşımla toplumla bütünleşmeyi hedefleyen, hem fiziksel hem düşünsel açıdan topluma açık, kamusal alanın demokratik kurumlarından biri olarak karşımıza çıkarlar. Temeli 1950’lere dayanan bu değişim, tarihi geçmişi daha kısa olmakla birlikte, hemen hemen aynı yıllarda ülkemiz müzeciliğine de yansımış, ancak bu konudaki entelektüel birikim uygulamaya geçirilememiştir. Bu durum, 50’lerde yaşanan değişim üzerine temellenen sonraki gelişmelerin izlenmesini güçleştirmiş ve özellikle 80’li yıllarda yaşanan değişimler, ülkemiz müzeciliğine yansıtılamamıştır. Oysa, Batı  müzeciliğinde müze-toplum ilişkisini pekiştiren esas değişim ve gelişim, müzelerin demokratikleşme süreci olarak da nitelendirilebilecek bu yıllarda gerçekleşerek güçlenmiştir.
Son yıllarda pek çok yönden atılım içinde olmalarına karşın, müzelerimizin koleksiyon anlamında çeşitlilik, yeni sergileme ve anlatım yöntemleri ve özellikle toplumsal paylaşım gibi alanlarda, çağdaş müzecilik anlayışının gereği olan amaçlarını uygulamaya  yansıtamamalarının altında yatan neden işte bu “gecikme”dir” (Özkasım 2005: 101,102).

İşaret edilen bu gecikmenin neden olduğu sonuçları gidermek ve çağdaş müzeciliğin gereklerini yerine getirmek amacıyla, müze-toplum ilişkisinin güçlendirilmesine yönelik çeşitli müzecilik çalışmalarının yapılması gerekmektedir. Mehmet Özdoğan’ın şu yazısı, konunun önemine dikkat çekmektedir:
Genel bir tanı olarak, kurumsallaştığı dönemden bu yana, müzelerimizin ne yapısal ne de kavramsal olarak değişim geçirmediğini söyleyebiliriz. 20. yüzyılın ortalarına kadar müze, belirli bir kültür düzeyinde olan kişilerin burayı, kendi isteklerine bağlı olarak gezmesini bekleyen, durağan, pasif bir kurumdur. Günümüzde ise müze, ziyaretçiyi bekleyen değil, onu çekmeye çalışan aktif bir bünyedir. Yani ziyaretçinin kendi kendine müzeye gitmeyi istemesi yerine, müze onu kendine çekmek için artı bir çaba göstermekle yükümlü duruma gelmiştir. Bunda ne ölçüde başarılı olduğumuzun göstergesi, müzelerimizin yerli ziyaretçi sayılarıdır” (Özdoğan 2008: 133,134).

Müze Yönetimine Düşen Görevler
Bir müzenin başlıca görevi; sergilenmek üzere nesneleri seçmek ve bireyin ya da toplumun farkındalığına nüfuz edecek şekilde bir kültürel üst gerçeklik meydana getirmektir. Bu nedenle müzelerde yapılan sergilemelerin hep gerçekle bir ilgisinin olması, bulunan her nesnenin de bir mesaj iletmesi gerekmektedir. Bu da zaten müzeye, var olmasının ne denli gerekli olduğunu göstermekte ve bir misyon yüklemektedir (Alpagut 2006: 124). Müzenin
taşımış olduğu bu misyonu gereği, sergilenen eserin anlam ve değerini anlatmak gibi bir sorumluluğu vardır. Ancak bu anlamda her müzenin eğitici görevini tam olarak yerine getirdiği söylenemez. Her müze belirlemiş olduğu görev ve sorumluluk alanına göre işlevlerini şekillendirmektedir. Müzelerin altı temel işlevinin üç tanesi kendi birikimleri ile
ilgilidir. Bu birikimleri ile ilgili işlevlerin birincisi koleksiyon yapmak, ikincisi belge toplamak, üçüncüsü bunları korumak/restore etmektir. Yani sanat yapıtlarını toplamak, bellek
arşivlerini yapmak, onları korumak ve restore etmek, zaman içerisinde de bu hazineyi gelecek
kuşaklara aktarabilmektir. Müzelerin etkinlikleri ile ilgili işlevleri ise araştırma yapmak, sergilemeler yapmak ve sanat yapıtlarını yorumlamaktır. Bir başka değişle, halkın onları daha
iyi algılayabilmesi için uzmanların konu üzerinde araştırma, yayın ve çalışma yapmalarına olanak sağlamaktır. Bu altı işlevi bir araya getiren, örgütleyen yedinci işlev ise yönetimdir.(Şahan: http://www.tebd.gazi.edu.tr).

Bir Müzecilik Çalışması Olarak Bütüncül Panoların Kullanılabilirliği
Bilindiği gibi, müze ziyaretçilerinin yararlanması amacıyla, sergilenen eserlerin yanında bilgilendirme yazısı/panosu bulunmaktadır. Bu sayede müzeler, eserin kanıt niteliği özelliği ile, ziyaretçiler için eğitim kurumu olarak işlevlerini yerine getirmektedir. Ancak; aynı bütüne ait parçaların sağlıklı yorumlanmasına ve müzeler arasında ziyaretçi hareketinin gerçekleşmesine imkân sağlaması açısından bu yazıların/panoların bütüncül bir yaklaşım ile ilgi çekici bir sunumla hazırlanmaları çok daha yararlı olacaktır. Hiç şüphesiz bu ve benzeri çalışmaların gerçekleşmesi öncelikle müze yönetimleri tarafından yürütülen müzecilik anlayışına, sonra da müzeler arası işbirliğine bağlıdır.
Bu kapsamda, örnek çalışma için hazırlanan bütüncül panolar; Haliç Zinciri ortak eserine sahip; Askeri Müze, İstanbul Deniz Müzesi, İstanbul Arkeoloji Müzesi ve Rumeli Hisarı Müzesi sergi salonu pano ölçülerine uygun olarak tasarlanmış ve müze müdürlüklerine teslim edilmiştir. (Resim 1,2,3,4). Bu dört müze yönetiminden üçü panoları sergi salonlarında kullanacaklarını, biri ise teklifi değerlendireceğini belirtmiştir.
Panoların Haliç Zinciri başlıklı bölümü her müze için standart kabul edilmiş, Haliç Zinciri Dört Müzede başlıklı bölümü ise müzelerde farklı soru ve cevaplarla işlenmiştir. Müze ziyaretçilerinin, bütüncül pano sayesinde tarihî eserin bütünü hakkında bilgi sahibi olması ve zinciri anlamlandırmasının yanı sıra, izleyici kişi ya da gruplarda “sonra da şu müzeye gideyim-lim” isteğini uyandırmak veya bu düşünceyi çağrıştırmak, uygulamanın diğer bir amacını oluşturmaktadır.

Bir Müze Eğitim Çalışması Olarak Bütüncül Panoların Kullanılabilirliği
Çağdaş müzecilikte koleksiyonların korunması ve araştırılması kadar, eğitim aracılığıyla izleyicilerin müze koleksiyonlarına ulaşmasını sağlamak müzelerin en önemli görevlerinden biri olarak kabul edilmektedir (Tezcan 2006: 56). Müzelerin eğitim işlevlerinin arttırılması açısından yapılan çalışmalara bakıldığında günümüzde, müze-eğitim ilişkisine, müze-okul iş birliğine dair çeşitli yöntemler ve öneriler bulunmaktadır. Müzelerin eğitim işlevlerinin kapsamı da her geçen gün genişlemektedir. Böylelikle müzelerin bireylere katkısı da artan bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Tüm bu çalışmalar ve gerekçelerle müzeler, eğitim hayatında yerlerini almaya başlamıştır (Şahan: http://www.tebd.gazi.edu.tr). Nesnelerin toplanması ve bilgi aktarımı temeline dayanan anlayıştan, elde bulunan mevcut koleksiyonların izleyici tarafından yorumlanması ve deneyim oluşturmasına önem veren yeni anlayışa geçilmesi ile müzelerin eğitim rolü daha fazla vurgulanmaya başlamıştır (Hooper-Greenhill, 1999). Müze eğitimi ile pazarlama çalışmasını birleştiren bir uygulama olarak bütüncül panolar, parça ya da koleksiyon sayısı kısıtlaması olmaksızın bütünü anlatabildikleri ölçüde dikkat çekici ve bilgi verici olacaktır. Örnek uygulama kapsamında yaptığım tespite göre; İstanbul içinde bulunan ilköğretim okullarında, İstanbul’un Fethi konusunda eğitime destekleyici olması amacıyla okul grupları, Panorama 1453 Tarih Müzesi (Fetih Müzesi)’ni ziyaret etmektedir. Bu nedenle bu müzede Haliç Zinciri’nin anlatıldığı bütüncül panonun (Resim 5) kullanılması ile; burada sergilenmeyen ancak tematik uyumluluğu ve tamamlayıcılığı bulunan bir esere farkındalık sağlanmaktadır. Yapılan yönlendirme; öğrencilerde Fetih ile ilgili öğrenme sürecinin gelişmesine, ayrıca bu esere sahip müzelerin ziyaretçi kazanarak koleksiyonlarını tanıtmasına katkıda bulunmaktadır.
Eğitimde bilgi aktarımının temel alındığı, ezberci ve edilgen bir sistemden, araştırarak öğrencinin kendisinin bulduğu, analiz ve sentezle daha yaratıcı bir sonuca ulaşılan eğitim sistemlerine geçiş, okulların, kütüphane ve laboratuarların yanı sıra, müzelere gitmesine neden olmuştur (Atagök 1999: 16). Müzelerin de kendilerini ziyaret eden okulların öğrenci
eğitimine katkı sağlaması açısından bütüncül pano kullanması ile, bu uygulamanın eğitimde
yaygınlaşabilecek bir ders işleme metoduna dönüşmesinden söz edilebilir. Eğitmen tarafından
öğrenciler arasında görev dağılımı yapılarak, parçaların bulundukları diğer müzelerdeki eserlerin ve panoda işlendi ise soru ve cevaplarının araştırılması istenecektir. Parçaların birleştirilmesi sonucu sınıfta öğrenci katılımlı tartışma ve değerlendirmelerin yapılması gerçekleşecektir.
Müzelere en iyi ziyaretlerin çoğu üç aşamadan oluşmaktadır: Ön hazırlık, müze ziyareti ve izleme çalışması. Ön çalışma okul içinde veya dışında gerçekleştirilebilmekte ve öğrencilerin hazırlanmasına yardımcı olmaktadır. Müze veya galeri ziyaretleri güdüleyici, uyarıcı, fiziksel deneyim ve kalıcı öğrenme sağlamaktadır. (Şahan: http://www.tebd.gazi.edu.tr ). Koleksiyon ortaklığı olan müzelerde bütüncül panoların kullanılması, yapılan ziyaretin üç aşamasının da etkin bir biçimde hayata geçirilmesi yolu ile müze eğitimine yardımcı olacaktır.
Günümüzde müze eğitiminin önemli yaklaşımlardan biri de dokunulabilir müzeciliktir. Bu konuda ‘Philadelphia Lütfen Dokun’ müzesi önemli bir örnektir (Atasoy 1999: 38). Aya İrini Kilisesi’nde muhafaza edilirken sadece özel ziyaretçilerin izlemesine izin verilen zincir parçaları şu an sergilendikleri müzelerde ziyaretçilerin dokunabilmesine imkân sağlamaktadır. Insanlar merak ettikleri ve ilgi duydukları nesneleri duyumsayarak hissetme ihtiyacı duymaktadır. Öğrenme üzerinde çok önemli bir rolü olan duyumsamanın tarihî bir eser aracılığı ile yapılabilecek olması, izleyicilerde ayrıca bir ilgi uyandıracaktır. Bu amaçla, Panorama 1453 Tarih Müzesi için hazırlanan bütüncül pano okuyucuları için, İstanbul’un Fethi sırasında Bizans İmparatorluğu’nun şehri koruyabilmek için nasıl bir savunma içinde bulunduğunu, Sultan II. Mehmet’in ve ordusunun şehri almak için ne kadar inançlı ve azimli olduğunu hissedin önerisi ile “Zincire Dokunun” mesajı verilmiştir.
İzleyicide oluşacak heyecan ve dokunma isteği, müze ziyaretinin gerçekleşmesine katkı sağlayacaktır düşüncesindeyim.

Sonuç
Çağımız müzecilik anlayışında müze; ziyaretçiyi bekleyen değil onu kendine çekmeye çalışan aktif bir eğitim kurumudur. Bunun için müzelerin her zaman yeni sergileme ve anlatım yöntemleri geliştirmeleri gerekmektedir.
Müzeler arasında yapılacak iş birliğinin sonucunda bütüncül panoların hazırlanması ile; eğitimin geniş kapsamlı ele alındığı ve bu eğitimin tekrarlanarak, öğrenilen bilgilerin kalıcılığına imkân sağlayan bir yöntem ortaya çıkmaktadır. Aynı bütüne ait parçaların araştırıldığı çalışmaların sonunda, araştırmacı ya da müze yönetimi tarafından bu ve benzeri
uygulamaların yapılması, müze ziyaretçilerinin eser hakkında bilgilendirilmesini ve eseri anlamlandırmasını sağlayacaktır. Bu sayede müzeyi gezen kişilerin “kazanılmış ziyaretçi” olarak bir sonraki müze ziyaretine hazırlanmaları gerçekleşecektir (Resim 6). Aynı bütüne ait parçaları sergileyen müzelerin dışında eser ile tematik uyumluluğu olan müzeler için de hazırlanabilecek olan bu pano düzeni, bu müzelerde bir anlamda “reklâm” görevi örecektir.


*makaleden alıntıdır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder